SON DAKİKA

“ABD, BM kararına rağmen ateşe benzin döktü“

21 Ağustos 2018, Salı - 10:40
ANKARA (AA) - NAZLI YÜZBAŞIOĞLU - İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (SESRIC) Genel Direktörü Musa Kulaklıkaya, "ABD, BM kararına rağmen Kudüs'ün hukuki statüsü değişmeden İsrail'in tek taraflı olarak Kudüs'ü başkent ilan etmesini kabul etmek suretiyle ateşe benzin dökmüştür." dedi.

Kulaklıkaya, ABD'nin Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanımasını ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çağrısı üzerine Kudüs gündemiyle İstanbul'da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Olağanüstü Liderler Zirvesi'ni AA muhabirine değerlendirdi.

Kudüs'e ilişkin son gelişmelerin tesadüf olmadığına dikkati çeken Kulaklıkaya, "Sanki birileri Osmanlı'nın Kudüs'ten çekilmek zorunda kalışının 100. yılı kutlamasını yaparcasına zaten yangına dönmüş ortamı körükleyecek şekilde bir takım adımlar attı." dedi.

Osmanlı'nın dağılmasından sonra bölgeyi fiilen İngilizlerin yönettiğini, 1947’ye kadar bölgenin adım adım Yahudileşmesi için planlı faaliyetler yürütüldüğünü söyleyen Kulaklıkaya, "Belki daha da eskiye, Osmanlı'nın çekilmesinden önceye, Balfour Deklarasyonu'na gitmek lazım. Orada Yahudilere verilen sözler var, Siyonizm'in ilk adımlarının atıldığı bir dönem. Bütün bunları birleştirdiğimiz zaman aslında şu anda atılan adımların önceki adımların tamamlayıcısı olduğunu görüyoruz." diye konuştu.

İsrail'in Doğu Kudüs'ü işgal etmesine sadece İslam dünyasının değil, bütün dünyanın tepki gösterdiğini, Doğu Kudüs’ün statüsünün işgale rağmen İsrail toprağı sayılamayacağının ve Birleşmiş Milletler (BM) kontrolünde olması gerektiğinin BM tarafından karara bağladığını hatırlatan Kulaklıkaya, şöyle devam etti:

"Burada en çok dikkati çeken, ABD'nin, İsrail’in 1985'te tek taraflı ilan ettiği Kudüs'ün başkenti olması olgusunu bu BM kararına rağmen tasvip etmesi. Esas sıkıntılı konu bu. Yoksa, Doğu Kudüs zaten işgal altında. BM bu kararının gereğini birçok açıdan yerine getiremiyor. BM, Filistin'de özellikle insan hakları dahil birçok konuda olan biteni raporluyor ve dünyanın gözü önüne koyuyor ama fiilen oradaki işgalin derinleşmesini önleyemiyor. Bu konuda atılması gereken başka adımlar var. Bunlar bu karara rağmen atılmıyor. Bu durum, biraz da İsrail'i ve bu fiili durumu tasvip eden kesimi cesaretlendiriyor. Doğu Kudüs'ün statüsünün belirsiz olmasına rağmen İsrail her gün aldığı yeni kararlarla yeni yerleşim yerleri açıyor."

- "İşgalcinin bile uyması gereken hukuki kurallar vardır"

Kulaklıkaya, Kudüs'te yaşayan Müslümanların çoğunun İsrail vatandaşı olmasına rağmen vatandaşlık haklarının çoğundan mahrum olduğunu vurgulayarak, "İşgalcinin bile uyması gereken bir takım hukuki kurallar vardır. İsrail bu hukuki kuralların hiçbirini tanımıyor. Sürekli kullanılan bir kavram var: 'orantısız güç'. Orantısız güç kullanımını her alanda görmek mümkün. Göstericilere takınılan tavırda, yer altı sularının paylaşımında, Filistinlilerin alması gereken gümrük haklarında görüyoruz. Oradaki insanlar ürettiklerini İsrail gümrükleri üzerinden dünyaya satmak zorunda. Barış müzakerelerinde, Oslo müzakerelerinde ve çeşitli uluslararası platformlarda alınan kararlar gereği İsrail'in işgale rağmen yükümlülükleri var. Ama bunların hiçbirini yerine getirmiyor." ifadelerini kullandı.

İsrail kurulmadan önce Filistinlilere ait yerleşim alanlarını ve zaman içinde bu alanların nasıl küçüldüğünü gösteren haritalara dikkati çeken Kulaklıkaya, "Haritalardaki o küçülmüş alanların bile gerçekleri yansıtmadığını düşünürüm. Çünkü Filistin topraklarını hukuki statüleri itibarıyla üçe ayırmak mümkün. A Bölgesi, Filistinlilerin yönetim ve güvenlik olarak hakim oldukları, İsrail'in sözde 'müdahil olmadığı bölge'dir. Ancak İsrail, bu bölgeye canı istediği zaman çok rahat bir şekilde giriyor, almak istediği kişiyi alıyor, yapmak istediğini yapıyor, çıkıyor gidiyor. B Bölgesi dediğimiz bölge, içeride Filistin’in kamu hizmetleri verme yetkisinin olduğu ama güvenliğin tamamen İsrail tarafından sağlandığı bölge. C Bölgesi ise Müslümanların hiçbir söz hakkının olmadığı, hem kamu hem de güvenlik işlerinin İsrail tarafından yürütüldüğü bölge." diye konuştu.

Kudüs, Batı Şeria ve Gazze’nin birbiriyle fiziki bir geçiş yolu, bağlantısı olmadığına dikkati çeken Kulaklıkaya, şunları kaydetti:

"İki devletli çözüm sonucunda bile Filistin topraklarının birbiriyle organik bağı yok, geçişkenliği, doğrudan bağlantısı yok. Bir yerden bir yere geçerken İsrail’in kontrol noktalarında her türlü psikolojik işkenceye maruz kalarak geçmek zorundalar. Ama aynı zamanda hayatlarını kazanmak için İsrail firmalarında çalışmak, ürettikleri ürünleri satmak için İsrail gümrüğünü kullanmak zorundalar. 50 yılı aşkın zamandır devam eden bir işgal var. Dünyanın hiçbir yerinde bir işgal bu kadar uzun sürmüş değildir. Bir şekilde sonuca ulaşılır. Ama burada çözülemeyen bir süreç var. Bu mesele bir toprak, coğrafya meselesi değil, bir inanç meselesi. Oradaki insanlar Müslüman olduğu için buna maruz kalıyor."

- "ABD, ateşe benzin dökmüştür"

Kudüs’ün Müslümanların yanı sıra Hristiyan ve Yahudiler için de kutsal bir yer olduğunu hatırlatan Kulaklıkaya, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Geçmişte bu üç semavi din, barış şehri diye nitelendirdiğimiz Kudüs'te kardeşçe yaşamayı başardı. Bu, bugün de olabilir. Yeter ki insanlar bunu istesin ve buna niyetlensin, İsrail’in bu aymazlıklarına göz yuman ABD başta olmak üzere dünyadaki önemli aktörler buna gayret etsin. Bu problemin varlığı krizleri besliyor.

50 yıllık işgalin ardından ne oldu da birden ortalık hareketlendi diye soranlar olabilir. ABD, BM kararına rağmen Kudüs'ün hukuki statüsü değişmeden İsrail'in tek taraflı olarak Kudüs'ü başkent ilan etmesini kabul etmek suretiyle ateşe benzin dökmüştür."

İslam dünyasında büyük bir infial yaşandığını, Filistin topraklarında da gösterilerle tepkilerin devam ettiğini vurgulayan Kulaklıkaya, "Ne yazık ki Filistin davası, Kudüs davası o masum Filistinlilerin omuzlarına yıkılmış durumda." ifadesini kullandı.

- "İİT Zirvesi'nde Filistinlilerin yalnız olmadığı mesajı verilecek"

İİT devlet başkanlarının Kudüs gündemiyle yapacağı olağanüstü toplantıya dikkati çeken Kulaklıkaya, İİT'nin kuruluş gerekçesinin Kudüs davasına sahip çıkmak olduğunu ve Teşkilatın bunun gereğini yerine getirme konusunda en üst düzeyde hassasiyet gösterdiğini dile getirdi.

Filistinlilerin hakları, ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi olarak güçlendirilmeleri için her adımın atıldığını belirten Kulaklıkaya, "İstanbul'daki zirvede bu gelişmeler hem dışişleri bakanları düzeyinde hem de devlet başkanları düzeyinde enine boyuna değerlendirilecek. Buna gösterilecek tepkilerin ne şekilde olmasıyla ilgili bir dizi karar alınacak. Bu kararların neler olduğunu şimdiden söylemek mümkün değil. Elbette bir kınama kararı çıkacaktır. İslam dünyasının ortak karar alacağı alanlar belirlenecektir. Filistinlilerin yalnız olmadığı mesajı verilecektir." dedi.

İİT'nin hükümetler arası bir teşkilat olduğunu, Türkiye'nin "zirve dönem başkanı" sıfatıyla üyeleri olağanüstü toplantıya çağırdığını hatırlatan Kulaklıkaya, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Türkiye'nin Filistin davasına, Kudüs meselesine bakışı bütün dünyanın gözü önünde cereyan eden tepki ve tutumuyla herkesin malumu. Mavi Marmara olayı sonrasında Türkiye'nin kendi vatandaşlarının hayatını kaybetmesinin ardından milli taleplerin ötesinde Gazze'deki ablukanın kaldırılması ve Filistin'e yönelik İsrail uygulamalarının gözden geçirilmesi gibi birçok önemli konuyu gündeme taşıması ve Filistin’i unutmadığını hepimiz gördük. Türkiye'nin dış politikasında, insani ve kalkınma yardımlarında Filistin'in çok özel bir yeri vardır. Bu sadece Türkiye’nin meselesi değil. Sadece Filistin'in meselesi değil. Özünde Müslümanların meselesi. Dini açıdan bakarsak üç semavi dinin meselesi. Ama insan olarak baktığımızda insani mesele. Dolayısıyla herkesin insan olarak tepkisini ortaya koyması gerekiyor."

Kaynak: Anadolu Ajansı
Konya Namaz Vakitleri
İmsak
Güneş
Öğle
İkindi
Akşam
Yatsı
Diğer Haberler