SON DAKİKA

Meclisin bütçe maratonu sona eriyor

20 Ocak 2017, Cuma - 02:16
TBMM (AA) - Başbakan Binali Yıldırım, "Fırat Kalkanı asla bir genişleme, istila hareketi değildir. Fırat Kalkanı’nın amacı bir yandan DEAŞ terör örgütüne karşı gereken temizliği yapmak, diğer yandan güney hudutlarımızdan ülkemize yönelen tehditleri ortadan kaldırmak, insanımızın can ve mal güvenliğini sağlamaktır." dedi.

TBMM Genel Kurulunda, 2017 yılı bütçesi üzerinde Hükümet adına konuşan Yıldırım, dış politikada Irak ve Suriye’ye ilişkin duruşlarının çok net olduğunu belirtti.

Musul’un terör örgütü DEAŞ’tan mutlaka temizlenmesi gerektiğini vurgulayan Başbakan Yıldırım, bunun için Ninova Mücahitleri’ne Başika Kampı’nda eğitim verdiklerini, Irak güvenlik kuvvetlerine gerekli desteği yapmayı teklif ettiklerini, Peşmerge ve koalisyon güçleriyle birlikte harekat içerisinde yer aldıklarını söyledi.

Yıldırım, "Buradaki hassasiyetimiz gerek Musul, gerek Telafer’in DEAŞ terör örgütünden temizlenmesiyle birlikte meydana gelecek bazı Şii milis gruplarca bir etnik katliama dönüşmesinin önüne geçmek, buradaki demografik yapının değişmesine yönelik yapılacak çalışmalardır. Bu konu bizim kırmızı çizgimizdir. Musul Musulluların olmalıdır, Telafer’deki yapı asla değiştirilmemelidir." diye konuştu.

Türkiye’nin Suriye’nin toprak bütünlüğüyle ilgili herhangi bir sorunu da bulunmadığını vurgulayan Binali Yıldırım, "Suriye’nin toprak bütünlüğü sağlanmalıdır. Suriye Suriyelilerin olmalıdır. Yarım milyondan fazla korumasız insanın kanına giren rejimin hayatiyetini sürdürmesi Suriye’de mümkün değildir. Oluşacak yeni yönetimin Suriye’yi teşkil eden bütün etnik yapıları temsil edecek şekilde oluşturulması ve tekrar bir istikrarsızlığa sürüklenmemesi en büyük hedefimizdir." şeklinde konuştu.

- "Fırat Kalkanı asla bir genişleme, istila hareketi değildir"

"Fırat Kalkanı asla bir genişleme, istila hareketi değildir." diyen Yıldırım, harekatın amacının DEAŞ terör örgütüne karşı temizlik yapmak ve Türkiye’nin güney sınırlarını ülkeye yönelik tehditlerden temizlemek, vatandaşların can ve mal güvenliğini sağlamak olduğunu söyledi.

Harekat ile 2 bin kilometreden fazla alanın terör örgütleri DEAŞ, YPG ve PYD unsurlarından temizlendiğini ve buralara Türkiye’deki 17 binden fazla Suriyeli göçmenin yerleştirildiğini anlatan Başbakan Yıldırım, şöyle konuştu:

"Bizim meselemiz Irak’ta, Suriye’de yaşayan Kürtlerle değil. Kürtlerle hiçbir meselemiz yok. Bizim meselemiz Kürtleri de Arapları da Türkleri de Türkmenleri de terör marifetiyle rahatsız eden, yerinden yurdundan eden PKK, onun uzantıları PYD ve YPG’yledir. Bunun bilinmesinde fayda var. Bazen bu konu maalesef farklı şekilde dünya kamuoyuna anlatılmakta, adeta Suriye’deki, Irak’taki Kürtlere düşman olduğumuz algısı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Adı PKK olsun, adı PYD olsun, adı YPG olsun bilmem ne olursa olsun bunların alayı teröristtir, terör gruplarıdır. Bunların asla ve asla bizim nezdimizde hiçbir yeri yoktur.

Dost ve müttefik bildiğimiz Amerika’nın bir süreden beri PYD, YPG ile iş tuttuğunu biliyoruz. Bu konudaki rahatsızlığımızı en açık şekilde ifade ettik. Bir terör örgütünü kullanarak bir başka terör örgütünü yok etmeye çalışmak olabilecek en büyük basiretsizliktir. Peki yok ettiğiniz DEAŞ’tan sonra o terör örgütünü yok etmek için hangisini kullanacaksınız? El Kaide’yi bitirmek için Taliban’ı kullandınız, şimdi Taliban başınıza bela oldu. Onu nasıl yok edeceksiniz? Onun için yol yakınken inşallah Amerika’nın yeni yönetimi bu fahiş hatadan dönecek ve yıllardır dost ve müttefiki olan Türkiye’nin bu uyarılarına erken kulak verecektir diye düşünüyoruz."

Binali Yıldırım, Kıbrıs meselesinin de uzun zamandır gündemdeki yerini koruduğunu belirterek, "Kıbrıs’taki duruşumuz da çok nettir. Kıbrıs’ta eğer bir çözüm olacaksa bu çözüm mutlaka adil bir yönetişim, dönüşümlü başkanlık, iki tarafın haklarına, hukukuna, toprak haklarına, mülkiyet haklarına saygı göstereceği ve Türkiye Cumhuriyeti’nin etkin garantörlüğünü temin edecek bir çözüm olmalıdır. Ortaya çıkacak çözüm mutlaka ve mutlaka KKTC’de yaşayan soydaşlarımızın vereceği karar olacaktır." değerlendirmesinde bulundu.

- "Biz de AB’nin gidişinden kaygılıyız"

Avrupa Birliği-Türkiye ilişkilerinde de inişli çıkışlı dönemler yaşandığını, Türkiye’nin 1960’lı yıllardan beri AB’ye üyelik beklediğini ifade eden Yıldırım, şöyle devam etti:

"AK Parti döneminde özellikle tam üyelik müzakerelerinin başlaması kararı alınmış, bu konuda önemli mesafeler katedilmiştir. Gelinen bu noktada, AB maalesef bir kafa karışıklığı içerisine girmiştir. Buradaki temel problem AB siyasetçilerinin seçim zamanı geldiğinde seçim kaygılarını ve seçim kazanma heveslerini tatmin etmek için Türkiye’yi seçim kampanyasına dahil etmek gibi bir hastalıktır. Önümüzde 5 AB ülkesinde devlet başkanlığı, hükümet başkanlığı seçimleri olacaktır. Bu önümüzdeki süreçte Türkiye bol bol yine Avrupa’da konuşulacak. Avrupa’nın bütün demokratik değerlerinden yanayız. Sadece Avrupa için değil, ülkemiz, insanımız hak ettiği için her türlü demokrasiye yönelik, insan haklarına yönelik, yapısal reformlara yönelik düzenlemeleri bugüne kadar yaptık.

Bizim rahatsız olduğumuz şey çifte standarttır. Çifte standartlardan yana değiliz. Örnek; ’Fransa’da olağanüstü hal kararı alınca saygılı, Türkiye’de darbe olunca kaygılı, OHAL kararı olunca kaygılıyız’. Bu işte çifte standart. Türkiye bunu kabul etmez. AB’nin bu çifte standart anlayışından dolayı biz de AB’nin gidişinden kaygılıyız. Ümit ederim bütün bu olanlardan sonra AB’de hala vizyon sahibi, Birliğin geleceğini düşünen liderler mevcut olmaya devam edecektir. Türkiye bugüne kadar verdiği her sözün arkasında durmuştur. Şimdi zaman, AB’nin verdiği sözlerin arkasında durma zamanıdır, vizeyi kaldırma zamanıdır, Gümrük Birliği’ni güncelleme zamanıdır, söz verdiği göçmenlere, mültecilere yönelik yardımları gönderme zamanıdır. Laf değil, şimdi icraat zamanıdır."

- "Rakamları dans ettirerek, ekonomideki gerçekleri değiştirmek mümkün değil"

Başbakan Yıldırım, Türkiye’nin AK Parti iktidarlarında ekonomide de büyük performans sergilediğini anlatarak, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Rakamları nasıl takdim ettiğinize bağlı. Rakamları dans ettirerek, rakamları tersinden, düzünden okuyarak ekonomideki gerçekleri değiştirmek mümkün değil. Rakamlar ne diyor, millet ne diyor, eserler ne diyor? İddia; Türkiye’de AK Parti iktidarları döneminde büyüme önceki dönemlerin altında kalmış. Küresel kriz sonrasına baktığımız zaman 2010-2015 arasında ekonomimiz yüzde 7,4 büyümüş. Türkiye ekonomisi 2003-2015 arasında yüzde 5,9 büyümüş ortalama. 2003-2016 arasında da 5,6 büyümüştür. Dünya büyümesi ne kadar? Bu tarihler arasında yüzde 4,3. Yüzde 4,3 mü büyük, 5,9 mu?

Türkiye’nin dünya ticaretinden aldığı pay binde 5’in altındaydı, şimdi binde 96’ya çıktı. Efendim bütçenin faize gittiği konusu gündeme geldi. Bütçenin ne kadarı faize gitmiş? Rakamlarla söylerseniz başka bir şey, oranlarla söylerseniz başka bir şey, asıl olan oranlardır. Bütçenin 2002’de yüzde 43’ü faize gidiyordu, 2015’te bütçenin yüzde 10,5’u faize gider hale gelmiş. 2016’ya gelmişiz yüzde 8,9’u faize gidiyor. Şimdi soruyorum yüzde 43 nere, yüzde 8,9 nere? Bir de milli gelire oranlarını söyleyelim. 2002’de milli gelire oranı faizin yüzde 14,8. 2016’da yüzde 2,4."

(Sürecek)

Kaynak: Anadolu Ajansı
Konya Namaz Vakitleri
İmsak
Güneş
Öğle
İkindi
Akşam
Yatsı
Diğer Haberler