SON DAKİKA
Yılmaz Altunsoy
Katar Krizi, İslam Birliğine Ne Katar?
09 Haziran 2017, Cuma
Katar dediğiniz, nüfusu Konya kadar (2,5 milyon), toprağı ise Konya’nın yaklaşık dörtte biri (11.500 km2) olan, dünyanın en küçük ülkelerinden birisidir. Yani ülkenin bir ucundan diğerine, Konya’dan Ereğli’ye gider gibi, gidip gelebiliyorsunuz. Böylesine küçük bir ülkenin, her tarafı tehlike olsa ne yazar? Sıradan bir Arap Emirliği işte. Ateş olsa, cirmi kadar yer yakar (Genelde bu atasözünde sehven ‘cürmü kadar ‘ ifadesi kullanılmaktadır, doğrusu günah, suç anlamına gelen "Cürüm” kelimesi değil, hacim anlamına gelen "Cirim” kelimesidir). Katar kim, Ortadoğu’yu karıştırmak kim? Katar mı, dünyanın işleyen düzenine çomak sokan ülke?

Böyle düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Katar, nüfus ve toprak büyüklüğü olarak kayda değer bir ülke değil gibi görünse de, işin aslı öyle değil. Katar,  yıllık 150 bin dolara yaklaşan kişi başına milli geliri ile dünyanın en zengin ülkelerinden birisi.  Diğer körfez ülkeleri gibi, petrol ve doğalgaz zengini. Ülkede bulunan ispatlanmış doğalgaz rezervi, 25 trilyon m3’ ten fazla. Yani dünyanın toplam doğalgaz tüketimini tek başına, 7-8 sene karşılayacak büyüklükte. Türkiye’nin yıllık ısınma, elektrik üretme ve sanayi amaçlı kullandığı doğalgaz ihtiyacını, 500 sene karşılayabilecek kadar dev doğalgaz sahaları var bu ülkede.

Evet ama diğer Körfez ülkelerinde de, benzer büyüklükte petrol rezervi mevcut. Ayrıca Katar tek başına, dünya petrol ve doğalgaz piyasasını manipüle etme yeterliliğine de sahip değil. Katar ne yapmış olabilir ki, fincancı katırlarını bu derece ürküttü? 

Katar’ın sahip olduğu petrol ve doğalgaz rezervleri, tek başına fincancı katırlarının ürkmesinin sebebini açıklamaya yetmez. Küresel emperyalist güçlerin ve Körfezdeki uşaklarının, Katar’dan rahatsız olmalarının başka sebepleri olduğu muhakkak. Peki nedir acaba Katar’ı sözüm ona, "riskli ve tehlikeli ülke” sınıfına sokan ve yedi Arap ülkesinin ambargoları ile enterne edilmeye çalışılmasını sağlayan?

Bütün mesele, genç Katar Emiri Al Tani’nin giderek Erdoğanlaşmaya, Gannuşileşmeye ve Mursileşmeye başlaması ve geleneksel, sömürgeci Batı çizgisinden hızla uzaklaşmasıdır. Al Tani ile Batı arasında iyiden iyiye gerilen ipler, Al Tani’nin son yıllarda Türkiye ile yakınlaşmasıyla, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a her platforma destek vermesiyle, Rusya krizinde Azerbaycan’dan sonra Türkiye’nin ihtiyacı olan doğalgazı temin etme sözü vermesiyle, Mısır’daki darbeye karşı durmasıyla, İhvanı Müslimin’i desteklemesiyle ve en nihayetinde 23 Mayıs gecesi, ABD’yi İran konusunda "ikiyüzlü” davranmakla suçlamasıyla, kopma noktasına gelmiştir. Bu ve benzer sebeplerle, Al Tani’nin Batı tarafından, mutlak manada terbiye edilmesi(!) gerekmektedir.  Akıllı kendi yapamadığını, deliye yaptırır misali, Batı Al Tani’yi, terbiye etmede kırbaç olarak, kukla Körfez Ülkelerini kullanmaktadır. Bir gecede alınan ambargo kararlarının, Trumph’ın Körfez ülkelerini ziyaretinden hemen sonra alınmış olması, bu işin arkasında Batı Kulübünün olduğunun en net göstergesidir. Bu formül işe yaramazsa, başka B ve C planlarını devreye sokacağından, kimsenin şüphesi olmasın. 

Bir şey bozulmadan düzelmezmiş der eskiler. Katar hadisesi, her ne kadar zahiren menfi gibi görünse de, bölge ve tüm İslam Âlemi için, hayırlı dönüşümlere imkân verme potansiyelini içinde barındırmaktadır. Yaşanan bu kriz, Türkiye’nin bölgedeki liderlik pozisyonunu pekiştirecek gelişmelere gebedir. İslam Âlemi ve gönül coğrafyamızda yaşanan bu krizi, kalıcı huzur ve barışı tesis etmeye dönük olarak, fırsata çevirme kabiliyeti Türk Devletinde bulunmaktadır. Güzel şeylerin vakti gelmiştir. Dünyanın en güçlü orduları bile, zamanı gelmiş, olgunlaşmış bir fikri engellemeye yetecek kadar güce sahip değildir.