SON DAKİKA
Kazım ÖZTÜRK
Kur’anla Barışık mıyız?
16 Haziran 2017, Cuma
Merhum Mehmet Âkif Ersoy;

"Doğrudan Kur’an’dan alarak ilhamı,

Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı” der.

Bu güzel sözü, toplantılarda, sohbetlerde, konferanslarda… söyler, okur geçeriz. Orada kalır! Kur’an, insani ilkeleri kapsayan yüce bir kitap, sosyal hayatı nizama sokan, insanı insan yapan, insanı inşa eden ilahi kanundur.

Kur’an hatim yarışını ne hikmetse hep Ramazan ayında yaparız! Sanki Kur’an, Ramazan dışında okunamaz, Ramazan dışında yüzüne bakılmaz, ele alınmaz bir nesneymiş gibi! 

Ramazan medeniyetini ramazan dışında, 365 günün her anına yayabiliyor muyuz? Her bir ayet bize neler diyor? Bizden ne istiyor? Nasıl bir hayat çizgisine girmemiz veya nasıl bir toplumsal ilişki içinde olmamız gerekiyor?

Sahi Ramazandan başlamak üzere, Ramazanı milat kabul ederek her günümüzü; aklımızı terleterek, Kur’anlaşarak, kurallaşarak, İslam ve insan medeniyetini özümsüyor muyuz? Yeni tabirle içselleştiriyor muyuz?

Merhum Akif’in de belirttiği gibi, Kur’an bize hayat veriyor mu? Hayatımızın her anını işgal ediyor mu? Kur’an’sız bir hayatın hayat olmadığı, Kur’an’dan uzak yaşantının yaşantı olmadığı şuurunda mıyız? Kur’an’ın; "belhum adal” dediği; "hayvanlardan daha aşağı” duruma düşmemek, Kur’an’la iletişimle mümkün olur.   

Mümin şahsiyet; Kur’an’la iletişim içine girer. Bu, her Ramazan ayında "hatim yarışı”na girerek, el alem; "ne çok hatim yapmış, ne kadar iyi okuyor” diye iftihar vesilesi yapmakla olmaz. Kur’an’ı, yükseklere koyarak, gelin ve damatların odalarında süs olsun diye nakışlı kaplarda saklamakla Kur’anlaşamayız! 

Mümin şahsiyet, aynı zamanda Kur’anlaşan şahsiyettir. Her şeyden önce Allah’la iletişim kuran, Kur’an okudukça, Allah’la konuştuğunu bilen insandır. Kur’an’la iletişime geçen; hurafelerden, akıl ve düşünceye aykırı davranışlardan, ilme ters tutumlardan uzak kalan, Kur’an’ca iletişimi hayat iksiri olarak gören, barışı, kardeşliği, diğer dinlerden olanlara karşı hoşgörüyü, insan sevgisini, adaleti, eşitliği, "veren el” olmayı, "bugün Allah için ne yaptın?” anlayışına ilgisiz kalamayan kimsedir. 

Evet bu Ramazanı vesile ederek ve Kur’anlaşmaya adım atmak için; fedakârlık, vefakârlık, sorumluluk, elini taş altına koyma bilincini geliştirdik mi? Empati kurarak, "Salih amel” işleyerek, "emir olunduğun gibi dosdoğru ol” anlayışını idrak etme erdemine sahip olduk mu?

Kur’anlaşmak istiyoruz; pekiyi "niçin yapmadığınızı söylersiniz?”, "ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol” ruhundan haberimiz var mı?     

Temiz toplumun anahtarı Kur’anlaşmadadır. Çünkü bu şuurda olanlar; ticarette hile yapamaz, müşterisine bozuk ve hileli mal veremez, yaya kaldırımlara mal koyup yayaların geçmesine engel olamaz. Teraziyi hileli tutamaz. Faizle alışverişin "haram” olduğu şuuru içindedir. Borçlandığı zaman; yazılı hale getirir ve şahitlendirir. İnsanlara tepeden bakan, konuşmalarında ukalalık yapan, pozdan poza girenler, bu güzelliklere yelken açamaz. 

Kur’anlaşmak isteyen; ne incinir ne de incitir. Kendine yapılmasını istemediği bir şeyi başkasına yapmaz. Komşusu açken, kendisi tok yatmaz. Elinden ve dilinden herkes emindir… gerçekten bu Ramazan bu güzelliklerin hangisine sahip olduk? Diye kendimizi bir sorgulayalım.

"Sadaka” yı sadece parasal olarak anlamayalım, sadaka, sadakattir, Allah’a karşı samimiyettir. Ramazanın estirdiği bu güzellik rüzgârlarından payemize ne düştü? Payemize düşmesini mi bekledik? Yoksa biz gayret mi gösterdik? Ne kadar? Biz Kur’anı kucaklamazsak, Kur’an bize kucak açmaz. Biz, Kur’anlaşmazsak, insanlığı, özlediğimiz güzellikleri rüyamızda da göremeyiz!