SON DAKİKA
Yılmaz Altunsoy
Bakü Gezi Notları -2-
23 Haziran 2017, Cuma
Otobüs ile belli bir merkeze geldikten sonra kalacağım otelin olduğu yere taksi ile gitmenin daha doğru olacağını düşünüyorum, çünkü otelin muhitini ve yerini bilmiyorum. Otobüsten inince gençten bir taksicinin arabasına yanaşıyorum, müsait olduğunu anlayınca biniyorum. Otelin ismini ve adresini veriyorum, başlıyoruz pazarlığa yani pazarlık dediysem uzun uzadıya at pazarlığı değil "kaça götürürsün” nev’inden, çünkü taksilerde taksimetre yok. Sadece şehir merkezinde çalışan ve Londra’daki taksilerden özenilerek şehre getirilen "London” isimli mor renkli taksilerde taksimetre var. Her neyse 8 manata anlaşıyoruz taksiciyle, taksici çok sevimli bir Azeri genci. Tanımadığı, hiç görmediği Türkiye’ ye ve Türklere hayran. Uzun uzadıya sohbet ediyoruz çünkü bu genç uşak (oğlan) adresi bilmiyor, fırlıyor da fırlıyor…körpülerin kabagından fırlıyooorrr (köprülerin önünden dönüyoruz), meydanların kırk dönüyor ama bir türlü oteli bulamıyoruz… çocuk ha bire arabasını durdurup, diğer taksicilere ve esnaflara oteli soruyor, tarifler alıyor ama yine de bir türlü bulamıyor. Taksimetre olmadığı gibi navigasyon da hak getire.. yok yani, hatta çocuğun cep telefonunda kontur bile yok. Neyse uğraşa uğraşa ( bu arada uğraşıyorum demek Azerice de argo ve kötü bir iş anlamına geliyormuş, daha önce Azerbaycan’ da yaşayan bir arkadaşım ikaz etmişti. Konuşurken sakın "uğraşıyoruz” deme abi, kötü manaya geliyor Azerice’ de dedi. Aynı pezevenk kelimesi gibi, bizde kötü manada kullanılan bu kelime Azerice de güçlü, kudretli anlamına geliyormuş. Yıllar önce Demirel azerbaycan’ a gittiğinde kendisine hitaben "gardaş Törkiyemizin hörmetli baş pezevengi Demirel” diye hitap edilmişti) sonunda otelimi buluyoruz. Taksici çocuğun parasını veriyorum (havaalanında döviz bürosundan 100 dolar bozdurup, manat almıştım. 100 dolar 170 manat ediyor)ama çocuk beni bir türlü bırakmak istemiyor. " aga sen çık bir bak otel doğru ise mene şüşeden el salla ele gedim” diyor başka da bir şey demiyor "evladım sen git bak otel doğru ismi yazıyor işte” desem de dinlemiyor. Otel kapısı yüksekçe bir merdivenin başında, çıkıyorum valizim elinde… otelin doğru olduğunu anlayınca el sallıyorum da öyle gidiyor garibim taksici çocuk. Böyle bir samimiyeti inanın hiçbir ülkede göremezsiniz hatta kendi ülkemizde bile….

Otele giriyorum, kaydımı yaptırıyorum, açarımı alıyorum (anahtarımı), odama yerleşip hemen atıyorum kendimi Bakü’nün sokaklarına. Cebimde Bakıkart var nasıl olsa, Bakü kazan ben kepçe… Biniyorum bir otobüse nereye gittiğini bilmeden, kartımdan 20 gepik (40 kuruş) çektiriyorum ve başlıyorum şehir turuna. Bakü beni çok şaşırtıyor, bir tarafta geleneksel mimari tarzda yapılmış ve özenle korunmuş/restore edilmiş heybetli binalar, diğer tarafta camdan inşa edilmiş gökdelenler. Meydanlar, geniş bulvarlar, parklar, bahçeler, metro istasyonları, tiyatro binaları, kültür merkezleri, pırıl pırıl sokakları, london marka taksileri, lüks araba ve şehir içi otobüsleri, şehir mobilya ve sanatsal heykelleri ile adeta bir Avrupa şehri… hatta gezdikçe daha iyi anladım ki, Paris’ ten bile daha güzel bir şehir. Paris’ te deniz yok, Bakü Hazar denizi kıyısında bir Türk şehri, en büyük güzelliği de sıcak ve samimi Azeri halkı…

Turgovi isimli bölgede Fantanlar bölgesine geliyor otobüs, bizim Taksim meydanı ya da İstiklal Caddesi kıvamında bir yer. (bu arada otobüste yapılan anonsları dinlerken gülmekten kendinizi alamıyorsunuz…”avtobuste yüksek sesle danışmayın, hemile, alil ve yaşlılara yer verin, ortalığa zibil atmayın, düşmemek içün dayanacaklardan yapışın..” gibi tatlı Azerice ikazlar anons şeklinde habire dönüyor da dönüyor). Otobüste dikkatimi çeken şeylerden birisi de, sernişinleriiinnnn (yolcuların demek) kendisinden daha büyük olduğunu tahmin ettikleri diğer sernişinlere hemen yer veriyor olmalarıdır. Otobüste sık sık "xanımmm oturursannn” sesini işitebilirsiniz. Gerçekten çok halim, selim, centilmen, temiz ruhlu, medeni insanlar bu Azeri kardeşlerimiz… Bir adres sormaya görün, neredeyse eliyle sizi istediğiniz yere götürecek kadar fedakar ve yardımsever bir millet, hele Türkiye’ den olduğunuzu öğrendiklerinde canlarını verecekler neredeyse, Türk olduğum için bir defa daha çok bahtiyar hissettim kendimi, hamdolsun…