SON DAKİKA
Recep ÖĞÜTÇÜ
Çözülüyoruz
17 Ağustos 2017, Perşembe
Yazılarımda zaman zaman milletimizin bütünlüğüne, kültürel milliyetçiliğe, devletin bekasına, toplumun huzur ve güvenliğine, yardımlaşma ve dayanışma kültürümüze, din kardeşliğimize, aile bütünlüğümüze, komşuluk ilişkilerimize vurgu yapıyorum. Ailede çözülmeye, yozlaşmaya, ayrışmaya, siyasi kamplaşmaya, komşuluk ilişkilerindeki kopukluğa dikkat çekiyorum.

Evet, ülke ekonomisinin geldiği nokta, yapılan yeni modern binalar, duble yollar, köprüler, daha doğrusu memleketin baştan ayağa imar ve inşası beni çok tatmin etmiyor. Beni ilgilendiren; eğitimde başarı grafiğimiz, millet olarak bütünlüğümüz, kardeşliğimiz, hülasa kültürel değerlerimizin aşınıp aşınmadığı, kaybolup kaybolmadığı. Aile kurumumuz ne halde? Boşanmalar, aile içi şiddeti ve cinayet davarı artıyor mu? Beni bu sorulara verilecek olumlu cevaplar sevindirecek, mutlu edecek.

Maalesef sevinemiyorum, mutlu olamıyorum, düşünüyorum, bu gidişin sonu nereye varır diye hep soruyorum. Bizim nesil de gidince bundan elli yıl sonramızdan korkuyorum.

Bizi biz yapan, bizi asırlardan beri ayakta tutan, millet olarak bir ve bütün kılan, bu topraklarda bin yıldan beri tutunmamızı sağlayan değerler vardır. O değerler ki, bir duvarda taşları birbirine bağlayan, yapıştıran harç gibidir. Bu değerlerin başında komşuluk ilişkilerimiz gelir. İşte o güzel ilişkilerimiz, sıcaklığımız, hal- hatır sormamız, birbirimizin yarasını sarmamız, sabah- akşam selamlaşmamız, evlerimize girip çıkmamız, davetlerimiz, kaynaşarak ve yardımlaşarak yaptığımız düğünlerimiz, sevincimizi ve üzüntülerimizi paylaşmamız, birbirimize çorba iletmemiz, azığımızı ve yemeğimizi paylaşmamız, çocuklarımızı birbirimize emanet etmemiz giderek kayboluyor. Artık baş köşede çok kanallı televizyonumuz var, komşuya çıkmaya ihtiyaç duymuyoruz. Elimizde cep telefonumuz var, sosyal medyada takılıyoruz, birbirimizle canlı konuşmaya, sohbete ihtiyaç hissetmiyoruz. İnternetimiz var, saatlerce onunla vakit harcıyoruz, dostlarımıza zaman ayıramıyoruz. Geç evleniyoruz ve tek çocuk sahibi oluyoruz, onu da kreşlerde büyütüyoruz.

Aynı sitede, aynı apartmanda, hatta aynı katlarda oturanlar maalesef yıllarca birbiriyle tanışmaz hale geldi. Selamsız, sabahsız insanlar olduk, robotlaştık, birbirimize karşı adata sessiz duvarlar olduk. Halbuki insanlar olarak sosyal varlıklarız, aynı atanın çocuklarıyız, üstelik din kardeşiyiz. Sosyal varlık olarak insanların, selama, sohbete, teselliye, dertleşmeye, paylaşmaya, kaynaşmaya ihtiyacı vardır. İnsanı sadece güzel modern evler, rahat ortamlar mutlu etmez. İnsan dertleşirse, içini dökecek insan bulursa, anlatırsa ruhen rahatlar, mutlu olur. Onun için evlilik ve aile var, komşuluk var, birlikte yaşamak var. Onun için eşe- dosta ihtiyaç var. Onun için köyler, mahalleler, şehirler, toplu meskenler var. Maalesef bugün mekânların darlığından, mecburiyetlerden dolayı birlikteyiz, yan yanayız, aynı siteyi ve aynı apartmanı paylaşmak zorundayız. Mekânlar geniş olsa, nerdeyse ayrı ayrı dağlarda oturacağız, birbirimizi hiç görmeyeceğiz, birbirimize katlanmayacağız, birbirimizi görmemek ve rahatsız olmamak için uzak yaşamayı tercih edeceğiz.(!) Daha doğrusu bizi birlikte yaşamaya değerlerimiz değil mekan darlığı mecbur ediyor.

Son yıllarda her üç evlilikten birisi boşanmayla sonuçlanıyor. Aile içi kavgaların ve nizaların artmasından, adliyeleri aile için davaların meşgul etmesinden, kadın cinayetlerinin çoğalmasından anlıyoruz ki, millet olarak giderek çözülüyoruz, dağılıyoruz, zaafa düşüyoruz, kuvvet ve kudret kaybediyoruz. 15 Temmuz ruhu bize moral ve ümit verse de, sokaklarımızdaki soğukluk ve yalnızlık bizi korkutuyor.

Beyler, bu gidiş hayra alamet değil. Atalar, "komşu komşunun külüne muhtaç”, "ev alma komşu al” demiş. Peygamberimiz sav, "Cebrail bana komşuluk hakkından o kadar çok tavsiyede bulundu ki komşuyu komşuya mirasçı kılacak sandım”, "Sılay-ı rahim ömrü uzatır, rızkı çoğaltır” buyurur. Böyle bir inancımız ve kültürel değerlerimiz varken, böyle bir tarihi geçmişimiz varken, bize ne oluyor ki bu hallere düştük. O eski güzelliklerimizin tekrar yaşanması ve yaşatılması için hükümetimiz ne yapıyor ve ne yapmalı? O sıcak komşuluk ilişkilerimizin canlı kalması, kardeşliğimizin pekişmesi, aile bağlarımızın güçlenmesi için ne gibi yatırımlar yaptık ve ne yapmalıyız? İşte bu sorulara kafa yormalıyız. Aksi halde köklü bir millet olmaktan çıkıp topluluğa dönüşeceğiz, aile bütünlüğümüzü, kutsiyetimizi kaybedeceğiz, nüfusumuz yaşlanacak ve Avrupalının durumuna düşeceğiz. Sonuçta Endülüs Müslümanları gibi bu topraklara veda etmek zorunda kalacağız. ALLAH KORUSUN.