SON DAKİKA
Fahri ÖZPARLAK
SİLLE VE KÜLTÜRÜ
07 Eylül 2017, Perşembe
Bizimkilere gelince… Batı Anadolu’da bazı Rum topluluklarının Kurtuluş Savaşı sırasında Yunanlıları desteklediği biliniyormuş. Silleli Rumlar, Yunanistan’a onların gönderileceğini düşünüyormuş. Kendileri ihanet etmedikleri gibi, varlarını yoklarını ortaya koyarak vatanı korudukları için gönderilmeyi hak etmediklerine inanıyor, gönüllerini ferah tutmaya çalışıyorlarmış.

Sonunda içten içe korktukları, ama hiç beklemedikleri haber Sille’ye ulaşmış: İstanbul ile Batı Trakya’da yaşayanlar hariç tüm Hıristiyan ve Müslümanlar en kısa zamanda bulundukları yeri terk ederek yeni vatanlarına doğru yola çıkacakmış.

ELVEDA

Terk edecekleri yer onların ata mezarlarının, dost ve komşularının bulunduğu, doğup büyüdükleri kendi öz yurtlarıymış. Buraları bırakmaları gerekiyormuş. Kimseyi tanımadıkları, haritada bile yerini bilmedikleri yerlere gitmeleri bekleniyormuş. Gitmek istemediklerini belirten dilekçeler yazmışlar, okuyan olmamış. Din değiştirmek için uğraşmışlar, hiçbir işe yaramamış. Sonunda çaresiz, durumu kabullenmişler.

Onları Yunanistan ve Türkiye’ye götürecek vapurlara binmek için limanlarda toplanmaları gerekiyormuş. Ömür boyu çalışıp didinerek sahip oldukları her şeyi bırakmışlar. Yanlarına taşıyabilecekleri kadar eşya alarak evlerinden çıkmışlar. Gözyaşları içinde komşularıyla vedalaşmış ve yola koyulmuşlar.

Kağnısı olanlar şanslıymış; yaşlı, hasta ve çocukları onlarla taşımışlar. Ama çoğu yürüyerek, kimileri hayvanlarla bir arada trenle yolculuk ederek limanlara ulaşmış.

Yunanistan’a gidecek olanlar, bulabildikleri deniz araçlarına doluşmuş. Bunların çoğu savaştan çıkmış, hasarlı, kırık dökük vapur ve teknelermiş. Açık denizde günlerce alt alta üst üste mücadele etmişler. Her yanlarını bit sarmış. Bazıları açlık, susuzluk, pislik ve hastalıklara dayanamamış. Ege Denizi, pek çok eş, evlat, ana, baba ve sevgiliye mezar olmuş.

Türkiye’ye gelmek üzere yola çıkanlar da aynı eziyetleri çekmişler, fakat deniz yolculukları biraz daha rahat geçmiş. En azından yaşlılara, hastalara, çocuklara yatak, süt ve sıcak yemek sağlanmış.

Her türlü zorluğu aşıp yeni vatanlarına ulaştıklarında ise onları daha büyük sorunlar bekliyormuş. Uluslararası komisyonların gözetiminde hazırlanan değişim projesi ne yazık ki kâğıt üzerinde planlandığı gibi mükemmel yürümemiş.

Göçmenlere anayurtlarında ne bıraktılarsa yeni ülkelerinde benzerlerine kavuşacakları sözü verilmiş. Ancak Yunanistan’a gidenlerin çoğu şehir veya limanların yakınma kurulan derme çatma kulübelerde, aylarca evsiz, işsiz, bir tabak çorbaya muhtaç yaşamak zorunda kalmış. Anadolu’ya gelenler bu konuda da iyi şartlara sahip olmuş, fakat onlar da hiçbir zaman eski rahatına kavuşamamış.

MUTLU SON

Mübadeleden sonra beklenen huzur Sille’ye uğramamış. Hatta "Var olan huzur gitmiş, yerine felaket gelmiş” bile diyebiliriz. Çünkü ticaretle uğraşan Rumlar gidince, çarşı, pazar ve dükkanların çoğu boşalmış. Sille’de neredeyse hayat durmuş. İşler azaldığı için Silleli Müslümanlar da başka illere göç etmeye başlamış.

Rumlardan kalan ev ve arazilere Yunanistan’ın Kozana / Kozanı ve Florina yöresinden gelen göçmenler yerleştirilmiş. Bu insanlar Yunanistan’da tarımla uğraşıyormuş. Vadi çevresindeki tarım arazileri onlara yetmemiş. Sille’de de iş bulamayınca, çoğu kendisine verilenleri öylece bırakıp başka yerlere gitmiş.

Önce evler, sonra mahalleler boşalmış. Pencere ve balkanlardaki çiçekler kurumuş; ardından bağlar, bahçeler, çeşmeler… Evlerin damı çökmüş. Kapılar, pencereler, işlemeli dolaplar çürümüş. Kiliseler ahır ve saman lığa dönüşmüş. Camilerin kapısına kilit vurulmuş… Derken 18 bin kişinin yaşadığı söylenen Sille’den geriye, yalnızca iki küçük mahalle kalmış. Onlar da Konya’nın Selçuklu ilçesine bağlanıvermiş.

"Sille’nin öyküsü de burada sona ermiş” deyip sana veda etmemizi bekliyorsan yanılıyorsun. Çünkü öykü bitmedi, hatta yeniden yazılmaya başlandı.

1995 yılında, Konya Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu, yerleşmeyi sit alanı ilan ederek koruma altına aldı. Şimdilerde de Selçuklu Belediyesi, Sille’nin kültür ve turizm merkezi olması için kolları sıvayarak, kilise, hamam, çeşme ve camilerin onarımlarını yaptırıyor. Sille’ye gönül verenler tarafından evler, sokaklar canlanıyor. Sanat atölyeleri kuruluyor. Geçmiş lezzetleri sunan restoranlar açılıyor. Sille Deresi’ne yeniden su verilmesi bile planlanıyor.

En başta söylediğimiz gibi, Sille’nin torunları olarak biz de bu heyecanı paylaşmak, Sille’nin yeniden doğuşuna katkıda bulunmak istiyoruz. Neler mi yapabiliriz?

Günümüz iletişim araçlarını kullanarak Sille’yi tanıtabiliriz. Sille’nin bütün torunlarını davet edip onları burada ağırlayabiliriz. Hep beraber bağbozumu şenliklerini yeniden yaşatabiliriz. Dahası, buraya dede ve ninelerimizin anısına bir mübadele anıtı ve mübadele müzesi kurulmasını sağlayabiliriz.

Bunlar şimdilik birer hayal belki, ama sen de yanımızda olursan, bunları ve daha fazlasını gerçekleştireceğimizden eminiz.