SON DAKİKA
Recep ÖĞÜTÇÜ
Şehirler, Camiler, Okullar
12 Aralık 2017, Salı
Büyükşehir belediyelerinin coğrafi sınırlarının, hizmet alanlarının genişlemesinin, bütün ilçe ve köylerin belediye sınırları içine alınmasının bir amacı da, planlı ve sağlıklı yapılaşmanın gerçekleşmesi, mahalleye dönüşen köylerin de şehirdeki bütün nimetlerden faydalanması ve köyden şehre göçün önlenmesidir. Nitekim artık köylerimizde gelişi güzel yapılar yapılmamakta, yollar ve sokaklar bir nizam ve düzen içinde kilitli taşla veya asfaltla kaplanmaktadır. Artık köyler de mahalle olmuş, imar planlarına dahil edilmiştir.

    Belediye başkanlığından gelen bir cumhurbaşkanımız var. A’dan Z’ye belediyeciliği biliyor, belediyelerde dönen dolapları, belediyelerin açtığı rant kapılarını biliyor. Belediye yönetimlerinin elinde şehirlerin nasıl tahrip edildiğini, nerelerde yanlış yapıldığını, imar planlarındaki oynamaları biliyor.

   Evet, belediyeleri rantçıların kontrolüne verirsen, birileri yattığı yerden milyarları devşirir, birileri de ömür boyu onlara çalışır, taksit ve kredi ödemeye devam eder. İnşaat sektörü en iyi kazandıran sektörlerdendir. Bir rivayete göre de iki yüz sektörü etkilemekte, ayakta tutmaktadır. Dolayısıyla sektör caziptir, desteklenmeli hem de denetlenmelidir. Son yıllarda inşaat sektörüne giren köşeyi dönmüştür, halen de dönmektedir. Daha fazlasını istemektedirler, çünkü nefis denilen obur varlık doymak bilmiyor. Efendimizin ifadesiyle, "insanoğluna bir vadi altın versen ikinci vadiyi ster, insanın gözünü ancak toprak doyurur”.

     Cumhurbaşkanımız emretti, bundan böyle gökdelenlere paydos. Kat yükseklikleri 5+1’i geçmeyecek, yani yüksek katlı evler maksimum altı katla sınırlanacak, bundan böyle hiçbir inşat kooperatifi sekiz-on katlı evler yapamayacak. Yaptığı evin fiyatını, arsa payını altı kat üzerinden hesaplayacak.

    Sekiz- on katlı evlerden, hatta metropollerde 15-20 katlı sitelerden camiler görünmez hale geliyordu, şehirler adeta nefes alamıyordu. Bu binalar birbirinin güneşini de engelliyordu. Yangınlarda zor müdahale ediliyordu, depremlerde daha çok acı ve kayıp yaşanıyordu. Yüksek katlı evler, komşuluk ilişkilerine de zarar veriyor, birbirimizle selamlaşmıyor, adet ve geleneklerimizi yaşatamıyorduk. Topraktan uzaklaştıkça insanlıktan da uzaklaşıyorduk, yalnızlaşıyorduk.

   Belki daha çok kazanmak isteyen müteahhitlerin hoşuna gitmeyecek ama altı kat ve aşağısındaki evler oturanlar için daha ideal ve güvenli yapılardır. Aynı kapıdan otuz- kırk aile değil, en fazla yirmi aile girip çıkacak. Asansörler çalışmadığında insanlar merdiveni kullanabilecek. Evlerin çevresi daha geniş olacak, düğün ve cenazelerde sıkıntı yaşanmayacak. Çocuklar için oyun alanları olacak, komşular birbirini daha iyi tanıyacak, kalabalık içinde yalnız yaşanmayacak.

    Çumra özelinde düşünürsek, tarım arazilerinin daha fazla tahrip olmaması için beş- altı katı geçmemek şartıyla tercihimiz dikey yapılaşmadan yanadır. Binaların zemin katlarına ticari ruhsatlar daha çok verilmeli, gerektiğinde çiftçi insanlar evlerinin zemin katlarını depo olarak çiftçi malzemesi koymak için kullanmalıdır. Çumra’da arsalar geniştir, en az üç kat imar verilmeli, geniş cadde boylarında beş altı katlara çıkılmalı, toplu yapılar çoğalmalıdır.

     CAMİLER MEKEZDE VE KÜLLİYE ŞEKLİNDE OLMALIDIR.

    Geleneksel şehir planlarımız ve mimarimiz unutulmamalıdır. Abbasilerden başlayarak Selçuklu ve Osmanlıda şehirlerin merkezinde camiler ve medreseler yani külliyeler vardır. Her girilen yol ve sokaklar insanları camilere ve medreselere götürür.

     Bugün de modern şehirlerde mahallelerin merkezlerinde camiler ve okullar bulunmalı, okullar ile camiler ya bitişik ya da birbirine yakın olmalıdır. İbadet ve ilim birlikteliği sağlanmalı, Osmanlının şehir planları, külliyeleri örnek alınmalıdır.

  Selçuklu ve Osmanlı dedelerimizde medrese, cami, han, hamam, aşevi aynı avlu içinde yapılmış, buralar hayatın merkezi olmuştur. Aç olanlar burada doyurulmuş, yolcular burada barınmış, kirlenenler yıkanmış, isteyen ibadetini yapmış, isteyen ilim halkasına girmiş, her isteyen aradığını burada bulmuştur. Camilerin avlularında ihtiyarların, emeklilerin dinleneceği parklar olmalı, çocuklar oynamalı, muhtaçlar doyurulmalı, misafirhanesinde yabancılar barınabilmelidir.

          OKULLAR YAKIN OLMALIDIR

    Günümüzde okular ile camiler hep ayrı tasarlanmıştır, hatta sekiz yıllık iki kademeli 4+4 ilköğretim okulları bile ayrılmıştır. Sebebi de, on dört yaşında bir öğrenci ile altı yaşında bir öğrencinin aynı lavaboyu kullanmasının sakıncalı bulunmasıdır. Gel gör ki evlerden uzaklaşan okullardan veliler de öğrenciler de mustariptir. İki kardeş ayrı okullara gitmek, altı yaşında bir çocuk üç -dört kilometre mesafeyi yürümek veya servise binmek zorunda kalmaktadır. Her ailenin de servise verecek imkanı yoktur. Çocuğunu imam hatip okullarında okutmak isteyen birçok aile bilirim, okulun uzaklığı yüzünden bu okullara kayıt yaptırmamıştır. İlköğretimin her iki kademesi sırt sırta düşünülmeli, çok programlı ilköğretim okulları yapılmalı, gerekirse okul binaları ikiye bölünmeli, ek lavabolar yapılmalı,  beşinci sınıfa giden kardeşle,  birinci sınıfa giden kardeş aynı bitişik binada okuyabilmelidir. Velilerin bu feryadına kulak verilmelidir.

   Taşımalı sistemin sakıncaları göz önüne alınarak bu hizmet en aza indirilmeli, devlet taşımaya ayırdığı kaynağı özel pansiyonlara ayırmalı, yatılı mekteplere vermeli, vakıf ve derneklerin işlettiği pansiyonlar da eğitim görevi yapmalıdır. Yatılı olarak okuyan bir kardeşiniz olarak, ibadete alışma, dini eğitim ve duyarlılık kazanma ve sosyalleşme açısından yatılı okumanın çok faydalı oluğuna inananlardanım. Bu geleneğimiz tekrar canlandırılmalıdır. Bu şekilde devletin yükü azalacak, daha derli- toplu, geleneklerine bağlı, saygılı, inançlı nesiller yetişecektir.