SON DAKİKA
Recep ÖĞÜTÇÜ
Ben Kılıçdaroğlu Olsaydım
01 Ocak 2018, Pazartesi
"Ben olsaydım şöyle yapardım” diye hep söyleriz. Ben belediye başkanı olsaydım, ben başbakan veya devlet başkanı olsaydım, ben falanca derneğin, sendikanın, odanın başkanı olsaydım şöyle yapardım, şöyle davranırdım, şöyle hizmet ederdim, şöyle projelere imza atardım diye konuşmayı çok severiz. "Haydi başkan yaptık, dediklerini yap, uygula” denildiğinde çok zaman yapamayız. Çünkü gerçeklerle hayaller her zaman örtüşmez.

Muhalefette olan partiler, "biz iktidarda olsaydık, terörü üç ayda bitirirdik, yüz günde işleri yoluna koyardık” demişlerdir. Geçmişte de böyle diyenler oldu, iktidara geldiklerinde yapamadılar. Muhalefetteyken elinde iki anahtar sallayanlar, seçimi kazanınca iki anahtar (ev –araba) vereceğini, ev ve araba sahibi yapacağını ilan edenler, iktidara gelince iki anahtarı olanlara bile o anahtarları kaybettirdiler.

Evet, sırtında yumurta küfesi olmayanlar konuşurlar, zıplarlar, atarlar, tutarlar. Çünkü sırtlarında kırılacak yumurta küfesi taşımıyorlar. Sırtında yumurta küfesi taşıyanlar daha dikkatli yürümek zorundadırlar. Fincancı katırlarını ürkütmemek için daha sessiz olmak ve daha sakin yürümek zorundadırlar

Gelelim Kılıçdaroğlu’nun gürlemelerine ve sorumsuz çıkışlarına. CHP lideri Kılıçdaroğlu ve sözcüsü Özgür Bey, Hükümete, "Egedeki on sekiz adayı (kayalığı) Yunanistan’ın elinden niçin almıyorsun, niçin bu adalara sahip çıkmıyorsun da Sudan’daki Savakin adasına talip oluyorsun. Sen önce yanı başındaki adalara sahip çık. Sen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin(KKTC) devlet olarak tanınması için çalışmıyorsun, Filistin’in devlet olarak tanınması, Doğu Kudüs’ün de Filistin’in başkenti olması için devletler arasında mekik dokuyorsun”. Diyor. Bunları demek kolay. Geçmişte aynı CHP’nin genel başkanı İnönü, on iki büyük adayı ve diğer dört yüzden fazla Ege adasını Yunanistan’a kendi eliyle teslim etmiştir. İtalya’nın işgali altındaki bu adalar bizzat Yunanistan’a bir mermi atmadan bağışlanmış, o zamanın hükumeti buna seyirci kalmış, almak için ısrarcı olmamıştır. Çünkü o zaman CHP’nin sırtında yumurta küfesi vardı. Bugün İzmir’in karşısındaki kayalıkları "niçin almıyorsun” diyebiliyorlar. Çünkü bekara karı boşamak kolay.

Evet, Kılıçdaroğlu köpeksiz köyde değneksiz dolaşana benziyor. Ağzından çıkanı kulağı işitmiyor. "Çamur at izi kalsın” anlayışını siyaset sanıyor. Bu millet kör ve sağır değil. Bugün feraseti daha açık, gözlerden, kaşlardan kimin ne olduğunu anlıyor.

Yazının başlığına dönersek, "Ben Kılıçdaroğlu’nun yerinde olsaydım, sözlerimi tartarak söylerdim. İftiracılar kralı değil, sessiz kitlelerin sesi olurdum. Sokak ağzıyla değil, filozofça konuşurdum, tıpkı Bahçeli gibi. Sokak dedikodularıyla politika yapmazdım, yalana sarılmaz, gerçeklere dayanırdım. Bol tarih okurdum, bu milletin geçmişini tanırdım, tıpkı Tayyip Erdoğan gibi bu milletin ruhuna dokunurdum, kalbinden yakalardım. Hele Fetö gibi bir hain örgüte asla yaslanmaz, onun taşeronu olmazdım. Kendini yerin dibine batıran bir örgüt seni saplandığın yerden çıkaramaz. Bilirim onlara minnet borcun var ama bu millete daha çok minnet borcunun olduğunu unutma!

Evet, Kur’an-ı Kerim’de, "İstemeseniz de savaş üzerinize yazıldı. Umulur ki iyi-sevimli bildiğiniz bir şeyde sizin için şer vardır, kötü gördüğünüz bir şeyde sizin için hayır vardır.” buyrulur. Savaşlar hep olmuştur, olacaktır. Kur’an’da insanoğlunun bir vasfı da "kan dökücü”dür. Kimse masada anlaşarak kolayca sana vermez, kaldı ki savaşta kazandıklarımızın çoğunu masada kaybetmiş bir milletiz. Savaşı göze alabilirsen belki kaybettiklerini kazanabilirsin. Savaş da silahla yapılır. Peygamber Efendimiz, "Gücünüz yettiğince kuvvet hazırlayın” ayetini tefsir ederken, "dikkat edin kuvvet atmaktır” buyurur. Düne kadar NATO silahlarını kullanan bir Türkiye, bugün çok şükür yüzde yetmiş oranında silahını kendi yapmaya başlamış, ordusunu kendi imkanlarıyla donatır olmuştur. Dünden bugün savaşa daha çok hazırız. Ama çevremizde silahlı çatışmanın getirdiği yıkımı gördük, görüyoruz. Dişimizi göstereceğiz ama ilk saldıran biz olmayacağız. El altından silahımızı yapmaya devam edeceğiz, gerekirse atoma da sahip olmalıyız. Caydırıcı olmanın iki yolu var: Ya silahın olacak ya da ekonomide güçlü olacaksın. Japonya, Almanya ekonomileriyle ayaktadır. Rusya silahıyla güçlüdür, caydırıcıdır. ABD’yi de konuşturan silahtır, ekonomidir.

Hem ekonomide hem silahta belli bir seviyeye geldik, geliyoruz. Bugün sesimiz çıkıyorsa bu yüzdendir. Ama daha çok yol alınmalı, sabırlı olunmalı, silahımızın kabzasını da ara sıra karşıya göstermeliyiz ki üstümüze gelmesinler.