SON DAKİKA
Mustafa SÜS
Muhafazakarlar da Çok Olmaya Başladı
29 Mart 2018, Perşembe
Türkiye’nin bitmek nedir bilmeyen ve gittikçe daha belirgin hatta içinden çıkılamaz hale gelen sorunlarının başında "ötekileştirme ve kutuplaştırma” geliyor.

Bu sorun öyle çok gündemimizde ki, şikâyetçi olmayan yok.

Bu konuda bu kaçıncı yazım bilmiyorum ama yeniden işlemek zorundayım.

Ötekileştirmeden şikâyetçi olanlar ikiye ayrılıyor, ikisi de kendilerinin ötekileştirildiğini düşünüyor.

Zamanında hiçbir konuda hak iddia etmeyip, kendisine layık görülen hayatı yaşayıp sabırla gelecekten ümitli olanlar.
Zamanında her konuda söz sahibi olup kendilerinden başkasını adam yerine koymayanlar.

Bu iki tarafın ikisi de ötekileştirme kurbanı zannediyorlar kendilerini.

Yüzde yüz haksız da değiller.

İlkini ele alalım:

İki binli yıllara kadar kendilerine ne görev verilirse onu kabul eden, devlet nasıl isterse öyle yaşayan, özgürlüğü kısık sesle isteyip başına yumruğu yiyince susan, kendi halinde bir grup.

Kavgasız, gürültüsüz, taşkınlık yapmadan, en ağır yumruğun altında inlerken bile sesini fazla çıkarmadan yaşayan, sessiz ve derinden ilerleyen…

İkincisi ise:

Devletin her türlü imkânını kullanan, ihaleleri alan, en lüks hayatı sıradan bir şekilde yaşayan, ilk gruptakileri yalnızca hizmetçi olarak yanına yaklaştıran, ilk gruptan kıpırdanmalar olunca yargıyı, bürokrasiyi, askeri göreve davet eden, ilk gruptakilerin evlerinde dururlarsa nefes alıp vermelerine izin veren bir grup.

Gün olur devran döner, diyenlere aldırış etmeyen, saltanatın ilelebet süreceğinden kesinlikle emin olan, devran dönse bile bir şekilde gene ipleri eline alacaklarından şüphesi olmayan bir grup.

Din adına, Allah, kitap adına ne varsa hiç birine tahammülü olmayan, tahammül gösterene korkak diyen, kendisi gibi yaşamayana hayvan muamelesi yapan bu grup şimdilerde ötekileştirme kurbanı olduklarını, kutuplaştırmanın alıp başını gittiğini, bu gidişe bir dur denilmesi gerektiğini düşünüyor.

Ve en önemlisi de bu grup;

Yaşam hakkına müdahaleden dert yanıyor.

İstedikleri gibi giyiniyorlar, istedikleri gibi içip sarhoş oluyorlar, rakı masasında içki içemediklerinden söz ediyorlar.

Mini etekle devlet dairelerinde çalışıp kılık kıyafetlerine müdahale edildiğinden ve başörtülülerin, namaz kılanların arttığından, bu gidişatın kötü olduğundan dem vuruyorlar.

Sosyal medyada ve gazetelerinde kendisi gibi olmayanlara en galiz küfürleri edip özgür değiliz diyorlar.

Kendi kutsallarına en ufak bir eleştiriye bile tahammül etmeyip karşı tarafa topyekûn saldırıya geçmeyen herkesi korkaklıkla, yalakalıkla itham ediyorlar.

Hala kendilerini güçlü zannediyorlar.

Bir işaretle en masum bir memuru sürdürürken zerre vicdan azabı duymayıp onun hak ettiğini ve devletin yasaları olduğunu, yasalara karşı gelenin cezalarını çekmeleri gerektiğine inanırken o yasalar kendilerinin ayağına dolaşınca saldıracak yer arıyorlar.

Ve sonra da karşı tarafın kutuplaştırmayı artırdığından dem vuruyorlar.

İşin en komik yanı da, bu saçmalığa inanan binlerce "aydın” kesim var…