SON DAKİKA
Volkan ERİKÇİ
Türklerde Hayvan Kültürü
03 Mayıs 2018, Perşembe
Türklerin ilk dönemlerde yörük, sonraki dönemlerde çoğunlukla köy hayatı yaşaması hasebiyle ister evcil olsun ister vahşi etrafındaki hayvanlar hayatının bir parçası hatta neredeyse ailenin bir ferdidir. Türk kendisi için hayvan besler, hayvanı için göç eder... Kendisi hayvanı içindir, hayvanı kendisi için... İç içe geçmiş hayatlar söz konusudur. Türk hayvanlarıyla komşudur. Alt katta hayvanı, üst katta kendisi oturur.

Hayvanlar Türk’ün hayatının her yerindedir. Bazen Tuğrul, aslan, şahin, doğan, sungur, buğra, Baybars, Boğaçhan, Köpek, İtküçücük gibi Türk’e isim olur; bazen Akkoyunlu, Karakoyunlu gibi devlet adı olur; bazen savaşta bahadırların en yakın arkadaşı olması münasebetiyle efsanelerde tulpar namıyla üstün bir varlık olur. Göktürk Yazıtlarında ve destanlarda atlar özel ad verilecek kadar sevilir. Mitolojide kurt Türk’e yol gösterir, onun cihan hâkimiyetini sağlar, bütün Türk ırkı ondan neşet eder. Başka bir destanda bir bakarsınız ki bir tanrı geyik oluverir. Aç Bars olur,Harname olur, Gurubahane-i Laklakan olur, Lisanü’t Tayr olur bir esere ad olur. Hayvan adları hep bir sıfat olmuştur biz Türkler için: Yiğitliği anlatmak için koç, aslan; gücü anlatmak için ayı, öküz; uyanıklığı anlamak için tilki, sesin güzelliğini anlatmak için bülbül, saka; güzelliği ve vücut olarak düzgün biçimi anlatmak için at, sinsiliği anlatmak için yılan… Analarımız için evladı kuzusudur. Eski Türklerin takviminde ayların adlarının 12 hayvan adının olduğunu herkes bilir. İslam sonrasında efsanelerde hayvanlarla ilişkimiz bitmez ve Abdal Musa geyik donuna (şekline) girerken Hoca Ahmet Yesevi turna, Hacı Bektaş ise güvercin donuna girer. Av avlamadan, yiğitlik göstermeden adsıza ad vermeyiz biz. Sonrasında o çocuk büyür yiğit olur ve ona emanet olur at, avrat, pusat.

Bizim için hayvana gösterilen sevgi bir insanlık gereğidir. Evlerin yahut camilerin uygun yerlerine kuş evleri yapmamız; yakalanmış saka kuşlarını parasını ödeyip tıpkı köle azat eder gibi onları azat edip kanat çırpışlarının ardından büyük huzur ve mutlulukla bakmamız; kedi, köpeklere, kuşlara yem vermemiz; yük hayvanlarına haftada bir gün tatil vermemiz ve çok yük yüklenmesini yasaklamamız merhamet değil de ya nedir? Göçmen kuşlar için vakıf kurmamız, "Süleyman’dan hakkın alır karınca.” diyerek padişaha dahi bir karınca öldürmesine müsaade etmememiz başka neyin göstergesi olabilir? Biz o kadar çok hayvan severiz ki deveyi, köpeği, kuşu, karıncayı, balığı bizimle birlikte cennete götürürüz. 19. yy.da İstanbul’u ziyaret eden yabancı bir seyyah gezi yazısına şu notları düşmüştür: "Hangi mahallenin Müslüman, hangi mahallenin Hristiyan mahallesi olduğunu anlamak için mahalledeki kedi köpeklere bakın! Şayet zayıf ve sizden kaçıyorsa orası Hristiyan mahallesi, yok besili ve sizden kaçmıyorlarsa orası Müslüman mahallesidir.”

Türk, evinin ve hayatının bir parçası olan hayvanlarına yaşlarına ve cinsiyetlerine göre cins adlar verir. Türk için hayvanların tek düze adları yoktur. Yumurtadan çıkana civciv, büyüğüne tavuk; yeni doğana buzağı, büyüğüne inek denmez hemen. İşler bu kadar basit değildir Türk için. Hayvanlar büyüdükçe ve cinsiyetine göre yeni yeni adlar alır. Mesela az önce bahsettiğimiz tavuğun yavrusu yumurtadan çıkmadan önce kurk olur, yeni çıkar civciv olur. Civciv büyür ferik yahut piliç/bülüç olur. Sonrasında dişi ise tavuk, erkek ise horoz olur.

Deve yavrusuna boduk/potuk, daylak, buğra, bekir denir. 5-6 alık olursa köşek denir. Dişi deveyemaya, erkek deveye buğur/lök denir. "Lök gibi oturdum, kaldım.” deyimi de buradan gelir.

Koyun kuzular, inek buzağılar, köpek enikler, tavuk yumurtlar… At ise kulunlar. Çünkü at yavrusunatay yahut kulun denir. Atın dişisine kısrak, erkeğine de aygır denir. Daha bu kelimeler artırılabilir. Mesela 1 yaşını aşmış dişi taya celep, iki buçuk yaşını aşmışa da urya, 4 yaşındakine de törtlü denir.

İnek cinsi büyükbaşlar için de aynı durum geçerli. Yeni doğmuşuna buzağı, biraz büyüyüp de sütten kesilmişine dana denir. Bu dana daha da büyüdüğünde dişi olursa ve doğum yapmazsa düve, erkek olursa tosun; bu düve doğum yaparsa inek, bu tosun tam erginliğe ulaşırsa da boğa olur.

Küçükbaşlarda ise yeni doğmuş koyun yavrusuna kuzu, keçininkine oğlak denir. Bir yıllık olursa o kuzu artık onun adı tokludur. Daha da büyürse ve dişi olursa bu koyun yavrusu, artık koyun olmuştur, şayet erkek ise o artık koç olmuştur. Az önceki oğlak kesilmekten kendini kurtarıp büyümeyi başarırsa şayet dişiyse keçi, erkek ise teke olacaktır.

Hem yukarıda zikrettiğimiz hem de başka hayvanların yaşlarına ve cinsiyetlerine göre bölgesel adları artırılabilir. Ancak şimdilik bu kadarla iktifa edeceğiz.

Evet, artık şehir hayatı yaşıyoruz ve gençlerimiz bunların bir kısmını bilemeyebilir. Lakin bilgiye ulaşmanın son derece kolay olduğu şu içinde bulunduğumuz çağda ve her şeyi bildiğini iddia eden gençliğimizden gel gör ki daha horozun erkek olduğunu dahi bilmeyenler çıkıyor. Evet horoz… Kültürümüz, millet duvarının taşlarıdır. Unutulan her kelime, her âdet duvarımızdan çekilen bir taştır. Böyle giderse bu duvar yıkılacak. Gelin bu duvara bir omuz verelim, gelin bu duvarı onaran kültür ameleleri olalım. Selam ve dua ile…