SON DAKİKA
Dr.İmbat Muğlu
Nekbe
17 Mayıs 2018, Perşembe
Allah’ın evi esaret altındayken, Selahaddin nasıl kendi evinde yatar?

Kudüs işgal altındayken ben nasıl gülebilirim ki? (Selahaddin Eyyûbî)



Müslümanların ilk kıblesi ve Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) miraç yolculuğuna çıktığı yer olan Mescid-i Aksa ile Hristiyan ve Yahudilerin en kutsal mekanlarına ev sahipliği yapan Kudüs, 1917’de Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliğinden çıktığından beri sıkıntılı ve sancılı günler yaşıyor.

Siyonistlerin Filistin topraklarına yerleştirilmesi fikri asırlar öncesine dayanmaktadır.Şöyle ki Fransız General Napolyon Bonapart 1799 yılında Osmanlı idaresi altındaki Filistin’de bir terör çetesi kurulması fikrini gündeme getiriyor. Bonapart, tüm dünyadaki Yahudilere "Ayağa kalkın. Zaman geldi. Fransa, devletinizi kurmanız için ellerini uzatıyor.” çağrısı yapıyor. . Ardından dünyanın her yerinden Yahudilerin, Filistin’e göçü sağlandı.Daha sonra aynı şeyi İngiltere 1840 yılında talep etti. Ardından İngiltere’nin Filistin’i işgali gerçekleşti." Avrupalıların Filistin topraklarının işgal edilmesi fikrinden sonra Siyonistler, 1880’lerde "Siyon’u sevenler” hareketini kurdu ve 1897’de İsviçre’nin Bazel kentinde ilk Siyonist kongre Yahudiler için sözde bir devlet kurulması amacıyla toplandı ve bu konuda karar alındı.

Sonraki süreçte dünyanın her yerinden Siyonistlerin gruplar halinde Filistin’e göç etmesi sağlandı. Hatta bazı devletlerin yöneticilerine, Filistin topraklarına göç etmelerini kolaylaştırmak için ülkelerinde bulunan Yahudilere baskı uygulamaları için rüşvet verildi, kendileriyle anlaşmalar yapıldı. Böylelikle Siyonistlerin Filistin topraklarına göç etmesi ve işgal girişiminde bulunması için zemin hazırlandı.Osmanlı devletinin tüm engel olma çabalarına rağmen Filistin’e Siyonist göçü hızla devam etti. İngiliz General Edmund Allenby, Aralık 1917’de Kudüs’ü işgal ederek, Filistin’in Birinci Dünya Savaşı’nda yenilgiye uğrayan Osmanlı Devleti’ne bağlılığını sonlandırdı ve Siyonistlere hareket alanı açtı.

Filistin’e yerleşen İngiliz yönetimi, 1920 ile 1936 yılları arasında Filistin’e 400 bin Siyonistin göçüne resmen müsaade ederek işgalcilerin nüfusunun toplam nüfusun yüzde 31’ini oluşturacak güce gelmelerini sağladı.

İngilizler, Filistin topraklarını 1918’de işgal etmelerinden sonra bu topraklara göç eden Siyonistlerin kurduğu ve İbranice "savunma” anlamına gelen ilk terör örgütü Haganah’ı da finanse etmeyi unutmadı. Filistin’deki İngiliz subayları, Haganah askerlerinin eğitiminde görev almaya başladı. Bölgenin hiçbir dış tehlikeye maruz kalmadığı bir dönemde bile savaşı bahane eden İngilizler, Siyonist militanları orduya aldı ve bunlar için özel gruplar kurarak eğitim verdi. İngiliz ordusunda dağınık bir şekilde hizmet eden 30 bin kadar Siyonist 1944 Eylülü’nde ayrı bir tugay haline getirildi.

Haganah’ın Başkanı Yigael Yadin liderliğindeki Siyonistler, İngiltere’nin Filistin’den çekilmesi sırasında doğacak otorite boşluğundan, bir terör hareketi ile faydalanmayı amaçlıyordu. Haganah’ın stratejisi bu plana göre düzenlenmişti. Bu noktada Siyonistler kendilerine hem maddi hem de siyasi destek sağlayacak, 3 milyondan fazla Yahudi’nin yaşadığı ABD ile iş birliğinin yollarını aradı. Yahudiler, ABD yönetiminde etkili olan bazı isimleri kendi saflarına çekerek, kaynak olarak ABD’yi kullanmaya başladı.

Siyonist terör çetesinin kurulması ve devletler arası hukuka göre tanınması için artık son bir adım kalmıştı. Bunu da Birleşmiş Milletler bünyesinde özel bir Filistin Komitesi kurulması talebiyle İngiltere başlattı. Komiteye, Avustralya, Kanada, Çekoslavakya, Guatemala, Peru, İsveç, Uruguay, Hindistan ve İran seçildi. Komite’nin öngördüğü rapor, Siyonistlerin planları doğrultusunda, Filistin’in bölünmesini ve bir Siyonist devletin kurulmasını içeriyordu. Raporun çizdiği sınırlara göre Filistinliler toprakların yüzde 42,88’ine, Siyonistler ise yüzde 56,47’sine hâkim olacaktı.

Beyaz Saray, Filistin’in paylaşılmasına karşı çıkan ya da sadece kararsız kalan ülkeler üzerinde her türlü baskıya başvurdu. Birleşmiş Milletlerdeki bu tehdit ve baskı kampanyası, Siyonistlerin hedefe ulaşmasında çok önemli bir rol oynadı. BM Genel Kurulunun 29 Kasım 1947 günü saat 17.35’te yapılan oylamasında, çoğunluk planı, 13 ret, 10 çekimser oya karşılık 33 oyla kabul edildi. Siyonist terör çetesinin kurulmasında ABD’nin açık desteğinin yanında, fanatik bir Yahudi aleyhtarı olan Stalin’in gizli desteği de büyük rol oynadı. Ülkesindeki Yahudilerden kurtulmak isteyen Stalin, taksim planını ABD ile birlikte destekledi. Amerika ile Sovyetlerin ortak hareketleri, etkileri altındaki pek çok ülkenin de aynı şekilde oy kullanmasına neden oldu.

14 Mayıs 1948’de Ortadoğu’daki bütün huzuru bozan insanlığı hiçe sayan Siyonist devlet İsrail kuruldu. Filistin topraklarında bağımsızlığını ilan etti. Tabiki askeri bir galibiyetle kurulamayacağı bilinen bu devlet ayak oyunlarıyla kuruldu. ABD, bağımsızlık ilanından tam on bir dakika sonra, İsrail’i tanıdı. Terör çetesi, diğer ülkeler tarafından da kısa süre içinde tanındı.

Bu, Filistinliler için onlarca yıldır devam eden felaketler silsilesinin başlangıcı oldu. 15 Mayıs Nekbe gününde, yüz binlerce Filistinli yurtlarından sürülerek bir günde "mülteci" konumuna düştü.Filistinli nüfusunun yüzde 67’si yani, 957 bin kişi yurtlarından zorla çıkarıldı. İsrail, sistematik katliamlarla binlerce Filistinliyi öldürdü, bir milyona yakınını vatanlarından sürdü, Filistinlilere ait toprakları Yahudileştirdi, 27 bin kilometrekarelik Filistin topraklarının da yüzde 85’ine el koydu. Filistinliler ise bu alanın sadece yüzde 15’ini kullanabiliyor.

İsrail ayrıca 1967 yılında işgal ettiği doğu Kudüs ve Batı Şeria’da da yasa dışı Yahudi yerleşim birimi inşaatlarına devam ediyor.İsrail güçleri Nekbe’de Filistinlilere ait 675 köy ve kasabayı yok etti ve binlerce Filistinliyi öldürdü. Negev bölgesinde yaşayan bedevi kabileler yerlerinden edildi. Ayrıca yerleşim bölgelerinin isimleri değiştirilerek kültürel kimlik de hedef alındı.70 yıldır göç, yağma ve katliamların simgesi "Nekbe"yi yani "Büyük Felaket"i yaşıyor. Doğu Kudüs’ü 1967’de işgal eden İsrail, yarım asırdır burayı Yahudileştirmek için yoğun çaba sarf ediyor. Etrafı surlarla çevrili kadim şehir ile Mescid-i Aksa’nın yanı sıra Hristiyan ve Yahudilerin en kutsal mekanları da Doğu Kudüs’te bulunuyor.Bu nedenle Doğu Kudüs, Filistin davasının kalbi niteliğinde. İsrail ise 1980’de aldığı bir kararla doğusuyla batısıyla Kudüs’ü "İsrail’in birleşik başkenti" ilan etti.

Birleşmiş Milletler’in 194 sayılı kararına göre, Filistinli mültecilerin evlerine dönmeleri ve dönmeyenlere ise tazminat ödenmesi öngörülüyor. Ancak İsrail, tıpkı öncekiler gibi bu kararı da görmezden geliyor. Bugün, ülke içinde ve dışındaki 61 mülteci kampında, 5 milyonu aşkın Filistinli zor şartlar altında yaşıyor. O tarihten bu yana nüfus artışıyla birlikte Filistinli mültecilerin sayısı dünya genelinde yaklaşık 6 milyona ulaştı.

Şunu da belirtmek isterim ki Kudüs ve Filistin mücadelesi yalnızca Filistin halkının mücadelesi değildir. Bütün Müslümanların ortak davasıdır. Vicdan sahibi insanların davasıdır.

 

Yıkılasın İsrail! Enkazını göreyim!Sana ülke diyenin, yüzüne tüküreyim!(Necip Fazıl Kısakürek)