SON DAKİKA
Recep ÖĞÜTÇÜ
Babamıza Sahip Çıkmalıyız
31 Mayıs 2018, Perşembe
Geçmişte yedi defa başbakan olan ve Cumhurbaşkanlığından emekli olan Sayın Demirel’e sevenleri "Baba” demişlerdi. O da bu lakaptan çok hoşlanmıştı. Çocuğu olmadığı için kendisine Baba denmesinden tatmin yaşıyordu, mutlu oluyordu. Belki sevenleri onun bu arzusundan, bu ezikliğinden dolayı onu mutlu emek için kendisine Baba demişlerdi.

Bugünkü Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan dört çocuğu olan bir babadır, hem de örnek bir babadır. Yeni evlenen çiftlere de hep en az üç çocuk tavsiyesi yapmaktadır. Sayın Erdoğan’ın bir farkı da; çocukları dışında kimseye elini öptürmez, "sadece annenizin- babanızın, bir de hocanızın elini öpün" der, daha doğrusu kendisine "baba" dememizi istemez. Annelik- babalık Allah’ın insanoğluna bahşettiği en büyük nimettir. Çocuk hayatımızın anlamıdır, meyvesidir. Bizim dinimiz anneye-babaya asi olmayı en büyük günahlardan saymıştır, hatta Allah’a şirkten sonra en büyük günahtır.

Babalık, sadece biyolojik babalık anlamına da gelmez. Öyle babalar var ki dünyaya getirdiği çocuğuna bir lokma ekmeği nasip olmamıştır. Baba; bakan, besleyen, büyütendir, güven ve huzur kaynağıdır. Baba bazen bir aile reisi olur, bazen siyasi lider olur, bazen dini önder olur, bazen devlet olur, bazen hükümet olur.

Bizim kültürümüzde aile reisi babadır ve ailenin maddi ihtiyaçlarından ve geçiminden sorumludur. Baba dışarıda kazanır, getirir, evin güvenliğini sağlar, anne ise babanın kazandığını en iyi şekilde değerlendirir. Bizim geleneğimizde mutfağın sorumluluğu kadına aittir, çocukların eğitimiyle de daha çok anne ilgilenir.

Bir ülkenin hükümeti de o ülke insanının babası konumundadır. Bizim insanımız devleti baba olarak görür. Bugün için de devleti Ak Parti temsil etmektedir. Dolayısıyla Ak Parti on altı sene boyunca bu ülke insanına babalık yapmıştır.

Evet, Ak Parti iyi bir baba örneği sergilemiştir. Bu milleti ele- güne muhtaç etmemiş, el açtırmamış, IMF kapısında dilendirmemiş, halkının sırtını pek, karnını tok tutmayı başarmıştır. Bugün dünyada ne varsa memleketimizde bulunmaktadır. Ülkemizde üretemediğimiz, ürettiğimiz halde yetişmeyen her gıda maddesini, her ev eşyasını, her inşaat malzemesini, her elektronik ve beyaz eşyayı, her motorlu taşıtı ithal edebilmekteyiz. Yokluğu, kıtlığı hissedilen bir mal, ertesi gün ithal edilmekte, pazara, markete gelmektedir. Kendi üreticimizi korumak için bazen ithal silahını kullanmadık, fiyatların yükselmesinden üreticimiz kazandı.

Yetmişli yıllardan hatırlıyoruz; devlet bir yıl boyunca fuel-oil alamadı, yatılı mektepte kaloriferimiz yanmadı. Mazot, benzin kuyrukları vardı, bu ülkede üretilen çay ve tütün bile kara borsaya düşmüş, saklanmıştı. Pazarda, markette paketli gıda maddesi neredeyse yoktu. Yani babamız babalığını yapamıyordu.

Ak Parti Hükümetleri sayesinde birçok alanda gelişmiş ülkelere yetiştik, seksen yılda alamadığımız yolu son on altı yılda aldık. Azgelişmişlikten kurtulup "gelişmekte olan ülkeler” sınıfına girdik, G-20 ülkelerine katıldık. Kendimize özgüvenimiz geldi. ABD ve Avrupa’nın yaşadığı 2009 krizini yaşamadık. Genç nüfusumuzun avantajını kullandık, üretimde patlama yaptık. Bizim mühendislerimiz de uydu fırlatır, uçak, tank, tüfek yapar oldu. Araştırma ve geliştirmeye daha çok kaynak aktarmaya başladık ve binlerce patentimiz, markamız oldu.

Daha alacağımız çok yol var. Ak Parti tek başına iktidar olmaya devam etmeli, on altı yıllık Ak Parti tecrübesinden daha çok faydalanmalıyız. Kim ne derse desin, Ak Parti hükümetleriyle yolsuzluk ve rüşvet azaldı, ihaleler daha şeffaf hale geldi, vurgunculara, soygunculara fırsat verilmez oldu. Hükümet kuran, hükümet indiren medya patronlarının etkinliği sona erdi.

Bütün olumlu gelişmelere, bu özgürlük ve bolluk ortamına rağmen 15 Temmuz gecesi kanlı bir darbe girişimine muhatap olduk. Anladık ki dış güçler bizdeki bu gelişmeleri kıskandı ve yolumuzu kesmek istedi. Bizi cephede yıkamayacak güçler içimizdeki hain karakterlileri, taşeronları buldu ve bizi içeriden parçalamak, bölmek ve köle yapmak istedi. Ama bu millet ferasetiyle bu tuzağı gördü ve liderinin, hükümetinin ve devletinin arkasında durdu, hainlere geçit vermedi. "Düşmanımın düşmanı dostumdur” diyen, Ak Parti karşıtlığında birleşen dışarıda ve içeride aymazlar, nankörler, gafiller, millet ve din düşmanları var. İşte bunları, babasına nankörlük edenleri iyi tanımalı ve tuzaklarına düşmemeliyiz. Bunlar sürekli "Fetöcüleri Ak Partinin kolladığını , koruduğunu, palazlandırdığını” tekrar edip duruyorlar. Böylece kendilerinin Fetö yandaşlığını örtmeye çalışıyorlar. Evet, güvenmek suç değildir. Hainleri suçlamayıp onlara güvenenleri suçlamak nasıl bir mantığın ve vicdanın işi! Geçmişte millet olarak bazen güvenerek seçtiklerimiz de bu ülkeyi beş cente muhtaç etmiştir. İlk seçimde onları değiştirmişizdir. İşte Ak Parti Hükümetinin de yaptığı budur. Dün güvenilip de bugün hain çıkanları, görevden almakta, bir bir tespit edip cezalarını vermektedir. Çok şükür geç de olsa uyandık ve hainleri tanıdık.