SON DAKİKA
Kazım ÖZTÜRK
Tagutlar
25 Temmuz 2018, Çarşamba
Tâğut, insanları azdıran her şeydir.

İmam-ı Kurtubî:

"Tağut, put ve şeytan demektir” diye beliritr.

Enes bin Malik;

"Tağut; Allahü teâlâdan başka, kendisine ibadet edilen her şeydir” der.

Hazret-i Ömer;

"Tağut, şeytandır” buyurmuştur.

Tağut, tuğyan kelimesiyle aynı kökten türemiştir, insanı azdıran her şeydir.

El-Cevherî;

"Tağut; kâhin, şeytan veya sapıklıkta başı çeken kimsedir” demiştir.

 

Arap dilinde "haddi aşmak” anlamına gelmektedir. Tağâ’l-mâu sözü, su coştu, taştı demek olup, Kur’an’da da, Nuh tufanı anlatılırken bu şekliyle kullanılmıştır. (Hâkka 69/11)

"et-Tâğıye”; cebbar, inatçı ve kibirli kişiyi ifade eder.

Necm suresinin 17. ayetinde, Rasulullah Muhammed (sav)’in ilk vahyi alma esnasında -doğrusunu Allah bilir ama- Cebrail’i görmesinden bahsederken "Mâ zâğa’l-basaru ve-mâ tağâ” buyrulmaktadır: "Göz kaymadı, sınırı aşmadı.”(Necm 53/17) Bu ayette, tâğutun kök fiili olan ‘ta-ğâ’ya (kök anlamı sabit kalmakla beraber), olumlu bir anlam yüklendiği gözlenmektedir.

Naziat suresinin 37. ayetinde, tuğyan eden yani azgınlaşan, haddini aşan ve dünya hayatını (ahirete) tercih eden kişiye dikkat çekilmektedir: "Fe-emmâ men tağâ. Ve âsera’l-hayâte’d-dunyâ.”(Naziat 79/37) Bu ayette dünya hayatını ahirete tercih etmek, yani geçici/maddi olanı yüceltip, Allah’a ait olan hakikatleri geri plana itmek, ta-ğa fiilini / tuğyanın tefsiri olarak anlamak gerekir.

Tâğut kelimesini Kur’an zihinlerimizde oldukça net bir şekilde belirmesini sağlamaktadır.

 

Bu ifadeleri; "Tâğutlaşmayın!” "tâğutlaşmaktan uzak durun” şeklinde anlamamız mümkündür. Meşhur bir rivayette "Hud suresi beni ihtiyarlattı” derken Rasulullah’ın, bu ayeti kastetmiş olduğunu burada hatırlatalım. "Fe’stekım kemâ umirte” (emrolunduğun üzere dosdoğru bir istikamet üzere ol!) buyrulurken sadece Rasulullah’a seslenmesi, "ve-lâ tetğav” uyarısında ise çoğul olarak, müminleri de kapsamış olması, önemli bir ayrıntıdır.

Buradan şu sonucu çıkarmamız lazım; Sırat-ı mustakim üzere olanların tâğutlaşmayacağı ya da tâğutlaşanların sırat-ı mustakim üzere olma niteliğini yitirdiklerini söylemek gerekir.

"Zulüm yapanlara imrenmeyin! Sonra size ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka evliyanız yoktur. Sonra, yardım da göremezsiniz!”(Hud 11/113)

Müminler tâğuta asla rıza gösteremezler, tâğuttan razı olamaz, tâğuta dua edemezler, tâğutun ömrünü uzatacak tutum, tavır ve ilişkilere giremezler…

 

Yavaş Yavaş

Hayat bir zakkum ve zehirle pişmiş aş,

Her insan dertli, dertleriyle arkadaş,

Bu gün ağlayan, gülebilir an be an,

Hamken pişirirler bu canı, durmadan,

Ömür sermayesi biter, yavaş yavaş!

Ellerin üşür, belki de ayakların,

Donar kalırsın, zonklar hep şakakların,

Sana arkadaş, mahallen, sokakların.

Sevdirdiysen, bulunur hep ahbapların,

Ya değilse, tükenirsin yavaş yavaş!

Hayatı elif kıl, ölümü de öldür,

Hem sen gül ve hem de başkasını güldür,

Sıratı müstakim, bil, işte bu yoldur,

Hayat dediğin hem diken, hem de güldür,

Dikenli olma, batarsın yavaş yavaş!

Dünyayı cennet kılmak, hep elimizde,

Çektiğimiz belalar, şu dilimizde,

Günaha batmış zavallı halimizle,

Meyve vermeyen kurumuş dalımızla,

Göçer gideriz mezara, yavaş yavaş!

Mal da yüktür insana, her makam da yük,

Çoluk çocuk, emvalin sınavı büyük,

Sırtımızdayken günah vebali, bu yük,

Çekebilir misin; bu bir dağ, bir hüyük,Tevbesiz ölürsün sonra, yavaş yavaş!