SON DAKİKA
Recep ÖĞÜTÇÜ
Bize Ne Oldu?
03 Ağustos 2018, Cuma
Geçen gün televizyonlarda 82 yaşında bir ihtiyarın polisle boğuşurken, yüzüne sıkılan gaz neticesinde kalp krizinden öldüğünü gördük. Görüntüleri seyrederken içimiz burkuldu, vicdanımız sızladı, "biz böyle değildik, bize ne oldu?” diye kendi kendimize sorduk.

Evet, yatalak hanımı için ilaç yazdırmak için Sağlık Ocağına giden İhtiyar Amcamıza Hanım Doktor, "hastayı görmeden ilaç yazamam” diyor. İhtiyar Amca, "Raporları var, hanımım on yıldır yatalak hasta, köydeyim, getirme imkanım yok, şu ilaçları kullanması gerekiyor” dediyse de, "o benim hastam değil, tanımadığım, bilmediğim hastaya uzaktan ilaç yazamam” diye itiraz ediyor Hanım Doktor. Zaten çok dolu ve dertli olan, stresli ve yorgun olan, kırılgan ve alıngan olan İhtiyar Amca, sinirine hakim olamayarak Doktora ağır konuşuyor, belki üzerine yürüyor. Bunun üzerine Hanım Doktor, polis çağırıyor ve polisler karga tulumba İhtiyarın elini kelepçelemek ve sorguya götürmek istiyorlar. İhtiyar Amca direniyor, binmem diyor, elini bağlatmak istemiyor. Polisimiz kaba bir şekilde ihtiyarı itip kakıyor, yere yatıyor, başına vuruyor, üzerine gaz sıkıyor ve baygın vaziyette bir çarşafa sararak arabaya alıyorlar. O arada kalp krizinden seksenlik İhtiyar Amca ölüyor. Şimdi ayıkla pirincin taşını. Polisler diyor, "biz görevimizi yaptık”, doktor diyor, "ben görevimi yaptım”, suçlu kim?

Evet, hepimiz suçluyuz. O saygısız, sevgisiz, büyüklerine hürmetsiz, acımasız, kaba polisleri göreve alan ve onları sevgi dolu olarak eğitmeyen devlet suçlu. O polislerle büyüklerine saygıyı, hürmeti öğretmeyen ana- babalar suçlu. O polisleri eğitim hayatı boyunca ahlaklı ve erdemli yetiştirmeyen öğretmenler suçlu. O polislere o yetkiyi veren kanunlar ve devlet suçlu. O doktora yaşlı ve hasta psikolojini iyi öğretmeyen tıp fakülteleri suçlu. Bunlara seyirci kalan toplum suçlu.

Her ne su olursa olsun, seksen iki yaşındaki ihtiyar atık bir çocuk sayılır, saygı ve sevgiyle, sabırla karşılanmalı, eline kelepçe takılmamalı. Hele bir de gaz kullanmak hangi vicdanın işi! Doktorumuz da bu kadar prosedürcü olmamalı, ihtiyara ve hastaya daha müşfik, yumuşak şekilde izah etmeli, raporları olan bir hastaya kullanması gereken ilacı gıyabında yazabilmeli veya o ihtiyar ve yatalak hastanın ayağına gitmeli.

Devletin memuru da, polisi de, doktoru da unutmamalı ki, bu halka hizmet için oradadır, bu halkın parasından, vergisinden maaşını almaktadır. Bu millete hizmet ibadettir. Devlet, görevlisini, polisini, sağlıkçısını bu şuurla eğitmeli, denetlemeli, bu halkın ezilmesine müsaade etmemeli.

Tabii ki burada bir denge olmalı. Ne görevli la yüs’el davranmalı, ne de görevli köle yerine konulmalı. Daha genç yaşlarda insanların sağlık çalışanına hakaret etmesine izin verilmemeli, sağlıkçıların rahat ve güven içinde çalışması için her tedbir alınmalı. Polis zorbaların elini zorla bağlayıp sorguya götürmeli ama dedemiz yaşında piri fani olmuş, yatalak hanımına bakmak zorunda kalan kırılgan ve alıngan bir amcamızı da anlayışla ve sabırla karşılamalı, elinden gelen saygıyı göstermeli, kelepçe takmamalı. O yaşlı insan tokat vursa, dirense ve hakaret etse bile ona el kaldırılmaz. Bizim geleneğimiz, göreneğimiz, dinimiz, imanımız, terbiyemiz bunu gerektirir. Seksenin üzerinde bir ihtiyara kelepçe takılmaz, hele gaz hiç sıkılmaz. Bu polislere bunlar öğretilmedi mi, bunları kim yetiştirdi ve o göreve kim layık gördü?

Arkadaş, çok doluyum, bunlar bizim için iyi görüntüler değil. Bu görüntüler bizi yaralıyor, dünya kamuoyuna rezil ediyor, geleceğimiz adına endişelendiriyor. Biz bu değildik, bize ne oldu? Avrupa’da, ABD’de bu tür görüntüleri görür de, "onlardan bu beklenir, onlar gavur” der geçerdik. Biz küçüklere şefkat eden, büyüklere hürmet eden, karıncayı bile incitmeyen, sokak köpekleri için, kışın aç güvercinler için vakıflar kuran bir milletiz. Kendi gelirinden doktorlar, görevliler tutarak İstanbul’un hastalarını kapı kapı gezen, mikrop barınmasın diye yollara-sokaklara kil ve kireç döktüren Fatih gibi bir padişahın ahfadıyız. "Merhamet etmeyene merhamet olunmaz”, "siz yerdekilere merhamet edin ki göktekiler de size merhamet etsin” buyuran bir peygamberin ümmetiyiz.

Evet, polis okullarımızın müfredatı, imtihan şekli gözden geçirilmeli, özellikle insan sevgisi dolu olan, vicdanlı, inançlı, tarihini bilen gençleri polis yapmalıyız. Her sınav kazanan, sportif fizik yapısı olan polis olmamalı. Doktorlarımız da biraz fazla anlayışlı ve sabırlı olmalı. Paraya endeksli, hastayı müşteri olarak gören doktor olmamalı. Hele doktor, insan psikolojisinden çok iyi anlamalı, bir ihtiyara kendi dedesi- babası gibi davranmalı. Bu erdemleri kazandırmak için devletimiz eğitim müfredatını gözden geçirmeli. Bizler de toplum olarak bu tür yanlışlara seyirci kalmamalı, devlet kapısında azarlayanları ilgili makamlara bildirmeliyiz. Özellikle devlet memurları, benim bu tavsiyeme kızacaktır, "bu toplumu şımartıyorsun” diyecektir, ama ben o memurlara, "ya bu deveyi güdeceksin, ya bu diyardan gideceksin, o koltukları terk edeceksin.” diyorum. Milletin parasıyla bulunduğun görevde millete sopa atamazsın. O sopanın bir gün sana döneceğini unutma!