SON DAKİKA
Dr.İmbat Muğlu
9 EYLÜL’de ‘Megalo İdea’ DENİZE DÖKÜLDÜ
11 Eylül 2018, Salı
At sırtında, ellerinde kılıçlarıyla Viyana’ya kadar ulaşan, milletine yaklaşık 20 milyon metrekarelik toprak kazandıran, 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğu’nu içerde ve dışarıda yıkılması için çaba sarf eden hainler, nihainde hedeflerine ulaştılar.Birinci Dünya Savaşı sonunda, İtilâf Devletleri, Osmanlı Devleti ile 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzaladılar ve bu anlaşmaya dayanarak Anadolu’yu işgale başladılar.Yunan Ordusu tarafından İzmir’de başlatılan silahlı şiddet, kendiliğinden ortaya çıkan anlık bir düşmanlık tepkisi değil; her yönüyle düşünülmüş, bir göç ettirme eylemiydi. Bu eylem, Anadolu’yu Antik Çağ’dan beri mülkünün bir parçası gören ve Alman Profesör K.Kruger’in "megalo manyak emeller” dediği, değişmez Grek anlayışının doğal sonucuydu. Megalo İdea, 3 bin yıl sonra, şimdi gerçekleşecek ve Batı Anadolu ele getirilecekti. Yunan Ordusu, yerli Rumlarla birlikte kuralsız bir terör dalgasını gittiği her yere yaydı. Saldırdı, soydu, ırza geçip hakaret etti; yaktı, yıktı ve öldürdü. Kendilerini, topraklarına geri dönen efendiler olarak görüyorlardı. Anadolu’daki Yunan kırımı, yakıp yıkma ve yok etmelerle birlikte, İzmir’in kurtuluşuna dek 3,5 yıl sürdü. Bu süre içinde; öldürme, yaralama, tecavüz ve yağma gibi suçların niceliği ve ne kadar insan öldürüldüğü tam olarak bilinmemektedir. Bu ülkede yaşayıp varsıllaşan, üstelik ülkenin asal unsuru Türklerden bile ayrıcalıklı konumdaki insanların; uyruğu bulunduğu ülkeye ve birlikte yaşadığı insanlara ihanet edip bu denli acımasızlıkla saldırması, kuşkusuz bir insanlık sorunudur. Birçok kimse için, anlaşılması güç bir dramdır.Türk milleti işgal hareketleri karşısında vatanını kurtarmak için 1919 yılında yer yer direniş hareketlerini başlattı. Bu hareketler, 19 Mayıs 1919 tarihinde Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a ayak basmasıyla kısa sürede merkezi bir nitelik kazandı.Bu süreçte arka arkaya kazanılan Birinci İnönü, İkinci İnönü, Dumlupınar ve Sakarya Meydan Muharebeleri ile yurdun kurtarılması yolunda önemli adımlar atıldı. 26 Ağustos 1922 sabahı dikkat ve titizlikle hazırlanan taarruz planı uygulamaya konuldu. 26-30 Ağustos 1922’de yapılan Büyük Taarruz, Türk İstiklâl Harbi’nin son safhasıdır. 30 Ağustos "Başkomutan Meydan Muharebesi”nde bir gün içinde Yunan ordusunun en önemli bölümü etkisiz hale getirildi. Böylece kesin sonuç beş gün içinde elde edilmiş ve hazırlanan plan tam bir başarıyla uygulanmış oldu.31 Ağustos günü Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, Batı Cephesi Komutanı İsmet İnönü, Ordu Komutanları Yakup Şevki Subaşı, ve Nurettin Paşa’ları karargahını kurduğu Çalköy’ünde toplayarak, kaçabilen Yunan kuvvetlerinin hızla takip edilmesini ve İzmir ile dolaylarındaki kuvvetleriyle birleşmemesi için üç koldan Ege’ye doğru ilerlenmesini doğru bulduğunu belirtti.1 Eylül’de Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ordulara bir bildiri yayımlayarak şu tarihi emrini verdi: "Bütün arkadaşlarımın Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri verileceğini göz önüne alarak ilerlemesini ve herkesin akıl gücünü, yiğitlik ve yurtseverlik kaynaklarını yarışırcasına esirgemeden vermeye devam eylemesini isterim. Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!”. Böylece düşmanın akıbeti de belirlenmiş oldu.Fransız tarihçi Benoit Méchin, Yunan Ordusu’nun 30 Ağustos 1922’den sonra İzmir’e doğru kaçarken yaptıkları konusunda şunları yazar: "Yunanlılar, Anadolu yaylasının taşlı ovaları arasında, arkalarında olağanüstü miktarda savaş artığı malzeme bırakarak kaçtılar. Hem kaçanlar hem de kovalayanlar, insanlar ve atlar, ölüler ya da yaralılar, üstlerine yapışmış bir toz tabakasıyla örtülmüştü. Sineklerin ve akbabaların yemi olan cesetler, cehennem gibi bir sıcak altında çürüyorlardı. Kaçan Yunanlılar çocuk, kadın, yaşlı gözetmeksizin önlerine çıkan bütün Türkleri öldürüyordu. Kaçanlar, köyleri yakıyor, su kuyularına zehir atıyordu… Eskiden, Yunan işgalinden önce; tahıl ve meyvenin bol yetiştiği, verimli otlaklar, bağlar ve sebze bahçeleriyle dolu Ege ovaları, şimdi, acı veren bir boşluk haline gelmişti. Kadınlar, ırzına geçildikten sonra ağaçlara çarmıha gerilmişti. Çocuklar, canlı olarak samanlık kapılarına çakılmıştı. Bütün bu dehşet sahnelerinin üzerinden, bir de yanmış insan cesetlerinin mide bulandırıcı kokusu geliyordu.’’

31 Ağustos’ta başlayan amansız takip sonunda Türk kuvvetleri 2 Eylül’de yıkıntılar haline gelmiş Uşak’a girdi. Burada Yunan Ordusu Başkomutanı General Trikopis tutsak edildi.Takip Harekâtı insan üstü bir hızla ilerledi. Türk askeri dinlenmek ve uyumak istemiyordu. Çünkü kurtardığı her kasabanın, köyün, şehrin Yunanlılar tarafından yakıldığını, bölgedeki Türklerin de acımasızca katledildiğini görmekteydi.9 Eylül günü 1.Kolordu Kemalpaşa’ya, 2.Kolordu Manisa’ya, 4.Kolordu Turgutlu’ya ulaştı. Kuzeyde Kazancıbayırı’nda Yunan mevzilerine taarruz eden 3.Kolordumuz düşmanı atarak Bursa’ya ilerledi. Yunan birlikleri ve Rum siviller Anadolu’dan çekilmek zorunda kalıyordu. 9 Eylül 1922 sabahı Ahmet Zeki Bey komutasındaki 2.Süvari Fırkası, ardından Mürsel Paşa komutasındaki 1.Süvari Fırkası birlikleri İzmir şehrine girdi. Ardından 5. Süvari Kolordusu Komutanı Mirliva Fahrettin Paşa, komutasındaki birliklerle saat 10.00’da İzmir’e ayak bastı.Beraberindeki sekiz askerle yaya olarak ilerleyen Şerafettin Bey, bir fabrika yolunda pusuya düşürülmüş ve burada dört asker hayatını kaybetmişti. Şerafettin Bey, Hükümet Konağı’na göğsüne isabet eden mermilerle yaralı halde ulaşmıştı.
Mustafa Kemal Paşa’nın emrindeki ordulara 1 Eylül’de verdiği tarihi emirle başlayan ve 18 Eylül 1922 tarihine kadar yapılan Takip Harekâtı ile bütün Batı Anadolu’daki Yunan askerleri Türk sınırları dışına atılmıştı. Takip harekatının başarı ile sonuçlanması sayesinde İzmit bölgesinden İstanbul Boğazı’na, Balıkesir bölgesinden Çanakkale Boğazı’na kadar Türk ordusu için hayati önem taşıyan diğer stratejik hedefler de İtilaf Devletlerinin işgalinden, olaysız olarak ve barış yoluyla kurtarılmıştır.Türk Ordusunun elde ettiği bu zafer, Mudanya Ateşkes Antlaşması’na giden süreci başlatmış oldu. Türkiye, Mudanya Ateşkes Antlaşması’ndan sonra 24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması’nı imzalayarak bağımsızlığını kazanmıştır.