SON DAKİKA
Volkan ERİKÇİ
Mondros’un 100. Yılı
06 Kasım 2018, Salı
1909’da 31 Mart darbesi ile Sultan II. Abdülhamit tahtan indirilince bu darbeyi hazırlayan İttihat ve Terakki, tahta geçen Mehmet Reşat’ın da pasifliği ile devletin yönetimine tamamen hâkim oldu. İttihat ve Terakki’de en etkin 3 isim vardı: Cemal, Enver, Talat Paşalar. Bunlardan en etkilisi Harbiye Nazırı Enver Paşa’ydı. Enver Paşa Berlin ateşemiliterliği görevinde bulunduğu sırada Almanya’nın gelişmişliğine ve ordusunun disiplinine hayran kalmıştı. Hakikaten de o dönemde Almanya’nın dehşet veren bir kara ordusu vardı. Birliğini sağlamasının ardından Almanya, bütün Avrupa’da çekinilen ve tedbir alınması gereken bir rakip olmuştu. Bundan dolayı yavaş yavaş saflar belirleniyordu. Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan ile birleşirken İngiltere ise Fransa ve Rusya ile ittifak kurmuştu. İtalya önce tarafsız kalmışken sonrasında İngiltere’nin safına geçecekti. Sömürgecilik yarışı ile iyice şişen Avrupa siyasetinin bir gün bu tazyike dayanamayıp patlayacağı her gün kendini daha bir belli etmeye başlamıştı.

Osmanlı da büyük bir savaşın çıkacağını tahmin ediyor ve ittifak arayışına giriyordu. İlk başlarda dünyanın süper gücü olan İngiltere ve aveneleriyle müttefik olmak istemiş ancak zaten Osmanlı’yı parçalamak ve paylaşmak isteyen bu güçler ittifakı reddetmişti. Almanya ile müttefik olmak istemiş ancak Almanya da buna karşı çıkmıştı. Zira Osmanlı’nın askerinden başka hiçbir şeyi yoktur. Ne ekonomisi, ne silahı, ne de teknolojisi… Askerden başka hiçbir şey… Cemal Paşa’ya savaşa neden girdiğimizi sonra Yakup Kadri’ye Paşa Almanlardan gelecek 5 milyon liradan kasıtla "Maaşları ödemek için!” diyecektir. Ancak sonrasında Almanya, Osmanlı’nın açacağı yeni cephelerle müttefiklerin gücünü bölmek, cihat fetvasından yararlanmak maksadıyla ittifaka razı oldu. Osmanlı ise Almanya’nın fevkalade kara ordusunun gücüne güveniyordu. Enver Paşa’ya göre savaş 6 ayda bitecekti. Savaşın sonunda elden giden topraklar geri alınacak ve eski güzel günlere geri dönülecekti. Almanların savaş sonu için vaat ettiği "Türk-Cermen İmparatorluğu” İttihatçıların ağzını sulandırıyordu. Ancak savaş 4 yıl sürecek, Osmanlı ve Almanya tek kelime ile tükenecek, Müttefikler ise tükenmenin eşiğine gelecekti.

Zaten tek atımlık bir gücü olan Osmanlı 7 ana cepheyle giriştiği savaşta kazandığı bazı cepheler sonuca etki etmemiş ve teslim olmak zorunda kalmıştır. Bunda Osmanlı’nın tükenmesi, Almanların da savaşı devam ettirememesi söz konusu olduğu gibi Mehmet Reşat’ın ani ölümünün ardından tahta geçen Mehmet Vahdettin’in de İttihatçılara ve savaşa karşı olması da etkilidir. Tabi bir de Suriye cephesinde 7. Kolorduyu kumanda eden M. Kemal Paşa’nın 8. ve 4. Kolordulara haber vermeden geri çekilmesi ve bu kolorduların İngilizler tarafından imhası Suriye cephesinin çökmesine ve Adana’ya kadar çekilinmesine sebep olarak savaşa son vermiştir. Savaş da, Osmanlı da bitmiştir. Daha sonrasında Mondros Mütarekesini imzalayacak olan Rauf Orbay Osmanlı’nın içine düştüğü durumunu şöyle açıklar:"Müttefiklerimiz teslim olmuşlardı. İleri safhalarda savaşan ordularımız ihanet yolunu seçen azınlıkların tehdidi altında idiler. Savaş malzememiz kalmamıştı. Hazine boştu. Düşmanlarımız kuvvelerini üzerimize yığmışlardı. Bütün vatanı istilâdan kurtarabilmek için mütarekeyi bir an önce imzalamaya mecbur ve mahkûmduk. Neyi kurtarabilirsek kurtaracak, istiklâlimizi elimizde kalabilmiş olanlara dayandırabilecektik.”

Talat Paşa’nın istifa edip Enver ve Cemal Paşalarla yurtdışına kaçmasının ardından Sadrazam olan Ahmet İzzet Paşa’nın görevlendirdiği Bahriye Nazırı Rauf Bey (Orbay) Midilli adasının Mondros limanında Mondros Mütarekesini görüşmek ve imzalamak üzere görevlendirilir. Ancak görüşme yapma imkânını bırakın metni incelemek için zaman isteyen Rauf Bey’e İngiliz temsilci Amiral Galthrope, "Elimizdeki maddelenmiş şartlar kayıtsız şartsız yerine getirilecektir! Bu bir teklif değil, karardır!” diyecektir. Korkunç bir aşağılanış!

Mütareke’nin en dikkat çeken maddesi 7. Madde idi: "Müttefikler emniyetlerini tehdit edecek vaziyet çıktığında stratejik noktaları işgal etme hakkına sahiptir.” Rauf Orbay bu maddeye itiraz etmek istemiş ancak Galthrope bu maddenin uygulanmayacağına, İstanbul’un işgal edilmeyeceğine sözlü garanti vermişti. Ancak Galthrope bir İngiliz’di ve İngilizler için söz diye bir şey yoktu. Düşman kuvvetlerinin daha fazla ilerlemesini ve eldekilerin de gitmesini engellemek için çarnaçar Rauf Orbay hatıratında anlattığına göre "göz yaşları ile”Antlaşma’yı imzalamak zorunda kalmıştır. Tarih 30 Ekim 1918.

İngilizlerin hiçbir sözüne güvenilmez dediğimize bir örnek daha. Ateşkes antlaşması savaşta herkesin olduğu yerde kalması için barış adına bir ön sözleşmedir. Ancak İngilizler Mondros’un imzalanmasından 3 gün sonra Musul’u işgal etmişlerdir ki Musul savaşın ana sebeplerinden biridir. Savaşa girme sebeplerinden birini almadan savaş elbette bitirilemezdi.

Sonuç? Osmanlı 1299’ta başladığı 619 yıllık ömrünü Mondros ile hakikatte bitirmiş oluyordu. Vahdettin’in Sevr’i yumuşatmak için Anadolu’da başlattığı bir halk ayaklanmasının aleyhine dönüp yeni devletimizin kurulmasıyla Osmanlı tamamen son bulur. Mondros bir dersler mecmuasıdır hakikatte:

Gücün yoksa savaş gibi hayallere girme: Eldekilerden de olursun.
Hiçbir Batılıya (Almanya) dostum deme: Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz.
Hiçbir Batılıya (İngiltere) güvenme: Bütün sözleri yalan olur.
Savaş kaybedene de, kazanana da ancak yıkım getirir.

Selam ve dua ile…