SON DAKİKA
Recep ÖĞÜTÇÜ
Küsmek Yok, Yola Devam
09 Ocak 2019, Çarşamba
İnsan karakterinde hırs vardır, doyumsuzluk vardır, makam ve mevki sevgisi vardır, hükmetme, tanınma, bilinme ve anılma isteği vardır. Dini literatürümüzde buna "Nefs-i Emmare” diyoruz. Bu duygularını frenleyebilen, bastıran, eğiten vefa sahibi insanlar olduğu gibi, bu arzularını gerçekleştirmek için her yolu mubah gören, yola çıktıklarını yolda bırakan, menfaatine halel gelince yola çıktıklarına cephe alan, yan çizen, yön ve saf değiştiren karakteri zayıf insanlar da vardır. İşte mahalli seçimler, bu tür karakteri zayıf insanları ayıran turnusol kağıdı olacaktır.  

    Yerel seçimlere şurada üç ay gibi bir zaman kaldı. Partiler hazırlıklarını tamamladılar, belediye başkan adaylarını belirlediler, bugünlerde son değişiklikleri yapıyorlar.

    İttifak partileri dayanışmanın gereği olarak  birbirlerine jestlerde ve fedakârlıklarda bulundular.  Cumhur İttifakında MHP’nin güçlü olduğu il veya ilçede AK Parti aday göstermedi, bir çok il ve ilçede de MHP fedakârlıkta bulundu. Bazı il ve ilçede de seçimi doğal akışa bıraktılar.

    Evet, bizim kültürümüzde ve dava anlayışımızda, Hazreti Peygamberden bu tarafa bizim geleneğimizde "görev istenmez verilir”. Ülü’l Emre yani devleti yöneten halifeye veya devlet başkanına İslam kaldıkça itaat farzdır.

    İslam tarihi, hep gruplar arasında üstünlük kurma savaşlarıyla geçmiştir, müslümanlar birbiriyle didişe gelmiştir. Halifeye itaat etmeyen gruplarla savaşmak, onları itaate zorlamak, müslümanlar için bir görevdir.  İslam tarihinde savaşlar genellikle üç sebeple yapılmıştır: 1-İçerideki isyancı grupları, asileri itaate zorlamak, sükuneti, iç barışı sağlamak için yapılmıştır. 2-Dış düşmanların saldırılarını önlemek ve İslam coğrafyasını ( vatanı, dini, bayrağı) savunmak için yapılmıştır. 3-Son olarak da İ’lay-ı Kelimutallah’ı yaymak ve uzak çevrelere ulaştırmak ve İslam’ın yayılmasının önündeki engelleri kaldırmak için yapılmıştır. Bu savaşların tümüne cihad diyoruz.

   İslam tarihi boyunca devlet başkanı yani halife seçmek hep sıkıntılı olmuştur. İlk dört halife demokratik yöntemlerle yani istişare ile seçilmişler. Daha sonra hanedanlıklar kurulmuş, devleti yöneten padişahlar ve halifeler bir soya dayanarak gelmişlerdir. Bu yönteme İslam alimleri tarafından itirazlar yükselmemiş, bölünme korkusuyla kardeş katline bile fetva verilmiştir. Bugün de aynı korkuları yaşamaktayız.  Ülkemiz üzerinde emelleri olanlar içeriden ve dışarıdan saldırıyorlar,  bu ülkeyi bölmek ve parçalamak için her türlü teröre destek veriyorlar. O sebeple devlet başkanımız dirayetli ve basiretli olmalı, gücünü halktan almalı. Halktan gücünü alan devlet başkanları oldukça, bu ülkeyle ve bu milletle kimse başa çıkamaz.

  Bizde Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte hanedanlık sona ermiş, ağır aksak da olsa, kör topal da olsa, demokratik seçim sistemi devam edip gelmiştir. Ancak çift başlı bu demokratik sistem hep vesayetçilerin etkisinde ve baskısı altında kalmış, yıllarca seçimler göstermelik olarak yapılmıştır. On altı yıllık Ak Parti iktidarlarının ilk on yılı vesayetle mücadele ile geçmiştir. Birileri hep rejimin bekçileri olarak kendilerini görmüş, halkı potansiyel tehlike bilerek seçilmişler üzerinde baskı kurmuşlardır. Onlara göre seçilmiş hükumetlerin sadece yol yapma, su getirme, bütçe hazırlama gibi taşeron görevleri vardır, yönetim sistemine asla dokunamazlar. İlk defa AK Parti hükumetleri vesayet odaklarını geriye çekmeyi başarmış, iki başlı yönetim sistemini (Parlamenter sistemi ve başbakanlığa dayanan Meclis Hükumetini) kaldırarak tek başlı Cumhurbaşkanlık sistemini halkın da onayını alarak getirebilmiştir. Önümüzdeki dört yıl, cumhurbaşkanlığı sistemini tahkim etme ve aksayan yönlerini düzeltme yılları olacaktır. Onun için Ak Parti güçlü kalmalı, onun için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın arkasında güçlü bir halk desteği olmalı.

   Evet, başkanlık sisteminde ilk defa yerel yönetim seçimleri yapılacaktır. Sistemin gereği olarak ittifaklar oluşmuş, küçük partiler iki büyük partinin yanında yer almışlardır. Merkezi hükumetin kurulması ve Cumhurbaşkanının seçilmesi için yüzde elliden fazla oy gerektiği için küçük partilerin böyle bir şansı yoktur, ancak büyük partilerle pazarlıklar yaparak yerel yönetimlere gelme şansları vardır. Merkezi yönetimde söz sahibi olamayan her parti yerel yönetimde bari söz sahibi olmak isteyecek ve belli il ve ilçelerde yoğunlaşacaktır. O yüzden kıyasıya bir rekabet vardır ve pazarlıklar sürmektedir. Bazı il ve ilçelerde adaylar o yüzden geç belirlenmiş ve bu arada kırgınlıklar da oluşmuştur.

     Yerel seçimlerde AK Partinin başarısı veya başarısızlığı ister istemez hükumeti ve Meclisi etkileyecektir. Hele İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerin kaybı büyük bir moral çöküntüsüne yol açacaktır. O yüzden Ak Parti, MHP ile ittifaka (Cumhur İttifakına) büyük önem vermiş, belli il ve ilçeleri MHP’ye verme ihtiyacı duymuştur.

   Evet, adaylar netleştikten sonra ister istemez kırgınlıklar yaşanacaktır. Başta söylediğimiz gibi insan egosu tatminsizdir. Adaylar anketlere kulak verilerek seçilse bile buna itiraz edenler çıkacak, bazı aday adaylar haksızlığa uğradığını düşünecektir. Aday olamayanlar ve bu yüzden küsenler belli ki dava bilincine sahip olmayan zayıf karakterli insanlardır, bir de nasibe inanmayanlardır.

    Bizim itikadımız şudur: Olanda veya olmayanda Rabbimiz mutlak bizim için bir hayır dilemiştir. Bizim şer sandığımızda hayır olabilir, bizim hayır sandığımızda şer bulunabilir. O halde Belediye başkanı aday adaylığımız adaylıkla neticelenmemişse bunu bir hayır olarak görmek gerekir. Çünkü inancımızda ve dava ahlakımızda görevler istenmez verilir. Hazreti Peygamber, Ebuzer Hazretlerine, "Ya Eba Zer, sen yönetici olma, sen zayıfsın” buyurmuş.  Yine yöneticilik isteyen bir sahabiye, "Biz yöneticiliği isteyene vermeyiz” buyurmuştur. Daha on sekiz yaşında, babası kölelikten gelen bir genç olan Üsame bin Zeyd’i ordu kumandanı yapmış, yöneticilikte yaşı, asaleti ve zenginliği öne çıkarmamıştır.

   O halde "kol kırılır yen içinde kalır”, "küsmek yok yola devam” demeliyiz. Küçük ve indi hesaplarla, ekonomik gerekçelerle Sayın Erdoğan ve partisini cezalandırmamalıyız. Sayın Erdoğan’ın güç kaybetmesi ülkenin güç kaybetmesi demektir, terörle mücadelede zaafiyet oluşturmak demektir, dış güçlerin ekmeğine yağ sürmek demektir.