SON DAKİKA
Recep ÖĞÜTÇÜ
Afetler Neden Çoğaldı?
30 Ocak 2019, Çarşamba
Son yıllarda, özellikle son aylarda memleketimizde yangın, heyelan, çiğ, sel ve hortum gibi tabii afet ve felaketlerde bir artışın olduğunu, bu afetlerin daha çok can ve mal kaybına yol açtığını gözlemliyoruz. Birileri bu tür afetlerin nedenini küresel ısınma gibi doğal değişimlere bağlasa da, bir Müslüman olarak ben hiç de öyle düşünmüyorum. Doğal afetlerin artışında küresel ısınma da bir faktör olabilir, ama asıl neden, yaşadığımız büyük ahlaki çöküş ve manevi değerlerimizden uzaklaşmadır.

Şüphesiz maddi ve bilimsel tedbirleri almalıyız; örnek olarak dere yataklarına ev yapmamalı, itfaiye teşkilatımızı güçlendirmeli, yangına yol açan nedenleri en aza indirmeli, iklim değişikliği ve küresel ısınmayı azaltmak için tedbirler geliştirmeli, hortumlardan korunma yollarını bulmalıyız. Ama bu afetlerin manevi boyutunu ve manevi nedenlerini de unutmamalıyız. "Rabbimiz bu afetleri niçin gönderiyor, niçin bizleri cezalandırıyor veya uyarıyor” diye daha çok düşünmeliyiz. "Nerede hata yaptık, Rabbimizi niçin bu kadar gazaplandırdık, eskiden çok az gördüğümüz afetler bugünlerde niçin sökün etti?” diye kendi kendimize sormalıyız.

Evet, insanoğlu olarak tabii -ilahi afetlere karşı aciz varlıklarız. Alacağımız tedbirler sınırlı. Rabbim isterse bir anda yerin dibine de batırır, gökten taş da yağdırır, bulutlardan ateş de indirir, rahmet de. Dolayısıyla maddi tedbirlerin yanında duaya da yönelmeli, Rabbimizin gazabını çeken fiillerden, haramlardan, yasaklardan uzak durmalıyız.

Bu afetlerin daha büyükleri, geçmişte Nuh, Ad, Semut, Şuayb kavimlerinin ve Firavun ailesinin başına da geldi. Peygamberler uyardılar, ama o kavimler dinlemedi, bugün bazı insanların dediği gibi, "bu afetler tabii olaylar,eskiden de olurdu, atalarımızın da başına gelmişti, günahlarımızla alakası yok” dediler, kaale almadılar, ibret alıp tövbeye yönelmediler. Musa Peygamber zamanında Rabbimiz gökten yağmur yerine kan yağdırdı, kurbağa ve çekirge yağdırdı. Bunlardan kurtulmak için önce Hazreti Musa’dan dua etmesini istediler. Bu afetler geçtiğinde de, "bunlar eskiden de olurdu, atalarımızın da başına geldi, duanın bir faydası olmadı, Musa’nın duasıyla bunlar ortadan kalkmadı” dediler. Bugün de tıpkı o azgın ve müşrik kavimler gibi, o cahiliye döneminin insanları gibi, afetlere sıradan doğal olaylar diyorlar. Halbuki Rabbimiz, " İnsanların elleriyle kazandıkları yüzünden karada ve denizde fesat meydana geldi”. "Başınıza gelen müsibetler ellerinizle kazandıklarınız yüzündendir, Allah çoğunu da affetti”. Başınıza bir iyilik gelirse Rabbinizdendir, bir musibet- kötülük gelirse kendi nefsinizin işlediği günahtan dolayıdır”. Buyurur. Bu mealde onlarca ayet var.

Bizim inancımızda yağmur nimetinin bir adı da "rahmettir”. Rabbimiz, Rahman ve Rahim sıfatlarının tecellisi olarak yarattığı her kulunun rızkına kefil olmuş, kimine dar, kimine de bol vermiş, ama her kulunu bu dünyaya rızkıyla birlikte getirmiştir. Ne zaman rızk bitti, nefes bitti, işte o zaman dünyamızı değiştiriyoruz. Rızk da, ecel de ezelde belirlenmiştir. Kimse rızkını yemeden bu dünyadan göçmez.

Evet, bu kış mevsiminde karımız da, yağmurumuz da bol oldu. Adeta çocukluğumuzda gördüğümüz karları bu yıl gördük. inşaallah yeraltı su kaynaklarımız beslendi, beslenecek. En azından yeraltı suyumuz daha fazla düşmeyecek.

Ekinlerimizin çimlenmesini sağlayan faydalı yağmurlara Arapça’da "Ğays” denir. Gördük ki, yağan yağmur bazı bölgelerimizde afete dönüştü, evlerimizi ve seralarımızı seller aldı, o model model arabalarımız hurdaya döndü. Bazı bölgelerde de yağmurlar ğays ve rahmet olup ekinlerimizi çimlendirdi, rızkımızı çoğalttı. Yağmurlar hem sevindirdi hem üzdü. Özellikle Antalya bölgemiz sular-seller altında kaldı, seralar zarar gördü, sebze fiyatları aldı başını gitti. Birçok ilimizde evleri su bastı. Doğuda karın çok yağmasından dolayı damlar göçtü. Deniz sahillerinde hortumlar oluştu, ağır can ve mal kayıplarımız meydana geldi.

Elbbete durup dururken bu afetler olmadı. Rabimizin burada bir ikazı ve mesajı var. Mal ve can kayıplarının manevi sebepleri var. Materyalistler, bilimselciler, aklı ve bilmi ilahlaştıranlar, laikçiler varsın, olanları küresel ısınmaya bağlasınlar. Biz günahlarımıza, isyanlarımıza, israflarımıza ve inkarlarımıza bağlıyoruz. Çaresi de tevbe ve istiğfar diyoruz.

Evet, Rabbimiz, kullarına boş yere azap etmez, zulmetmez, kullar kendine zulmeder. Rabbimiz, sebepsiz yere kullarını büyük imtihanlara tabi tutmaz. Bu yıl büyük imtihanlara tabi tutulduk. Sebepleri ne olabilir? Hadislerden anladığımız kadarıyla bir bölgede zina ve fuhuş yayılmışsa hastalıklar artar, afetler çoğalır. Zekat ve sadakalar tam verilmiyorsa yağmurlar kesilir, rızklar azalır. Faiz, tefecilik, stokçuluk yaygınsa bereket kalkar, zulüm artar, yuvalar dağılır. Maalesef bugün bu günahların hepsi mevcut, o yüzden afetler arttı, bereket azaldı, ölümler çoğaldı. Acıma hislerimiz giderek azaldı. Yemende, Filistin’de insanlar, çocuklar açlıktan ölürken umursamaz olduk. İçinde bulunduğumuz nimetleri görmüyoruz, tevekkülümüz, sabrımız, şükrümüz azaldı, faiz kazancımızın bereketini aldı.

Bir kibar-ı kelamda ne güzel söylenmiş: "Zulmeder mi hiç kuluna Mevlası/ Kulunun çektiği kendi cezası”. "Başa bela gelmez Hak yazmayınca/ Rabbim ceza vermez kul azmayınca.”

Sonuç olarak, fakire- fukaraya el uzatmadık, işçinin hakkını vermedik, yavrularımıza sahip çıkmadık, ahlaksızlık yayıldı, Rabbimiz de bizleri afetlerle uyardı, uyarıyor. Suçumuz var ki bereket yok, felaket çok.