SON DAKİKA
Kazım ÖZTÜRK
İslamofobi
18 Nisan 2019, Perşembe
İslamofobi kelimesi anlam olarak "İslam korkusu" demektir. Terim olarak İslam’dan ve Müslümanlardan korkma, çekinme içgüdüsünü ifade eder.

Kelime ilk kez 1991 yılında kullanılmış olup 11 Eylül saldırılarıyla gündeme getirilmiştir. Bugün İslamofobi dendiğinde hem İslam dinini tanımamaktan kaynaklanan bir korku, hem de bu korkuya dayanarak Müslümanlara karşı ayrımcılık yapılmasının meşru görülmesi akla gelmektedir.

Tarihi kökleri İspanya’da Endülüs’ün İslam tarafından fethedilmesine kadar iner. Haçlı seferlerine asker devşirmek isteyen kilise mensuplarının yaptığı propagandalar ile fikir zemini Hristiyanlığa karşı tehditler ve tehlikeler üzerinde oluşturulmuş olan "İslamofobi", İslam ile Hrıstiyanlar arasındaki ilişkilerin, tanışıklığın yaygınlık kazanması ile yüzyıllar içerisinde azalmış iken yaklaşık son 10 yıldır yeniden popülarite kazanmıştır. Bu popülaritesinde Huntington’un ünlü "Medeniyetler Çatışması" makalesinde İslam’ı Batı için bir potansiyel tehlike odağı olarak lanse etmesinin önemli bir etkisi olmuştur.

Özellikle 11 Eylül 2001 tarihinde New York’taki "İkiz Kuleler" saldırılarından sonra Hristiyan dünyasında daha önceki yabancı düşmanı ırkçı eğilimlerden kaynaklanan yeni bir durumdur. Avrupa ülkelerinde işsizlik, nüfusun yaşlanması gibi yeni durumların beslediği yabancı düşmanlıklarının en önemli öznesi olarak Müslümanlardan korku giderek bir paranoyaya dönüşmüştür. Bu paranoyanın bazı güç odakları tarafından manipüle edildiği de düşünülmektedir. İslam’ı ve Müslümanları Avrupa kültürü ve materyalist hayat tarzı için "potansiyel düşman" olarak gören Batı intelijansiyası içindeki ırkçı eğilimler politika belirleyici odakları etkilemeye çalışıp "Avrupa’dan, başta Türkler olmak üzere, tüm Müslümanların "tehcir"i; sürülmesi gibi bir aşırı noktaya kadar gelindiği belirtilmektedir.

İlgili deyim: Xenophobia (Xenophobe) (İngilizce) "yabancı korkusu/düşmanlığı" anlamında olup "yaban"cılara karşı duyulan korku ya da düşmanlığı ifade eder.

Buradan hareketle şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; globalleşen dünyada taşlar yerinden oynamış, İslami hassasiyetler gittikçe bir çığ gibi büyümektedir. Zaten; Belçika’da, İsviçre’de, İsrail’de, ABD’de, İngiltere’de… olanların altında yatan gerçek budur.

Bugün İslam’a karşı bir duruş sergilenmeye çalışılıyor, Türkiye’nin AB’ye girmemesi için çabalar sarf ediliyorsa, İslami değerlerden rahatsızlıklar sergileniyorsa bu; İslamofobinin etkisidir.

Ama şunu belirtmeden geçemeyeceğim; bizler İslam’ın temsilcileri olarak, Kur’anî hükümler doğrultusunda hareket etmeye, İslam’ın güzelliklerini bütün insanlığa göstermek zorundayız. Bu konuda yanlışımız var. Özümüz sözümüze, davranışlarımız inancımıza uymuyor. Topyekun, hiç sapmadan; ‘emir olunduğun gibi dosdoğru ol’ ilkeleri ışığında davranış sergilendiğinde; ne İsviçre’de minare skandalı, ne İsrail’de Filistinlilere karşı asimilasyon hareketleri, ne Belçika’da yüce Peygamberimize karşı saygısızlıklar, ne baş örtüsüne saldırı çılgınlığı, ne de İHL ve inançlı kesimlere karşı yanlışlıklar…. Yaşanır.

Tabii k; köpeğin görevi ısırmak, beygirin görevi çifte vurmaktır. ‘Hepiniz topluca Allah’ın ipine sarılın’ hükmü icra edilirse kim ne yapabilir? Kıyamete kadar şeytan varlığını sürdürecektir.