SON DAKİKA
Yılmaz Altunsoy
Laiklik Tartışmaları Üzerine
05 Mayıs 2016, Perşembe
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İsmail Kahraman’ın "Yeni anayasada laiklik olmayacağı ve dindar bir anayasa yapılması gerektiği” mealindeki açıklamaları haftaya damgasını vurdu, adeta bomba etkisi yarattı.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki; Sayın İsmail Kahraman her ne kadar AK Parti oyları ile milletvekili ve meclis başkanı seçilmiş olsa da, anayasal konumu gereği, parti çalışmalarına katılamaz. Ancak, Meclis Başkanı’nın anayasamıza göre tarafsız olması, ülke gündemine ilişkin konularda fikir beyan etmesine mani değildir. Sayın Kahraman’ın yapmış olduğu açıklamalar, tamamen anayasal olarak teminat altına alınmış olan fikir özgürlüğü kapsamında değerlendirilmelidir, kendi kişisel görüş ve kanaatleridir, AK Parti adına görüş beyan etmesi söz konusu değildir.
Nitekim, AK Parti’nin gerek Kasım 2012 de Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na verdiği Anayasa Taslağında ve gerekse de halen üzerinde çalışılmaya devam olunan başkanlık sistem önerisi taslağında laiklik ilkesi yerini korumaktadır.
AK Parti’nin kurucu genel başkanı ve doğal lideri olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2011 yılında Mısır’ da yapmış olduğu açıklamalar da özetle; " laikliğin dinsizlik olmadığı, insanların birey olarak laik olmasa da devletin laik olabileceği, laikliğin tüm inanç sistemlerinin teminatı olan bir ilke olduğu, laisizmden korkmanın yersiz olduğu”  açıkça belirtilmiştir. 
Benim gözlemlediğim kadarıyla AK Parti’nin, kurulduğu günden bu güne kadar laiklik söyleminde herhangi bir revizyon ya da fikir değişikliği olmamıştır. AK Parti seçmeninin ve dindar kesimin laikliğe kategorik anlamda bir direnç göstermesinin temelinde, laiklik ilkesinin yanlış yorumlanıp, inanç hürriyetini zedeleyecek noktalara kadar vardırılan haksız uygulama ve zulümlere meydan vermesi yatmaktadır. Yoksa tüm inanç mensuplarının, din ve vicdan hürriyetini garanti altına alan ve Anayasamızın 24. Maddesinde ifade edilen; "Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. 14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî âyin ve törenler serbesttir. Kimse, ibadete, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz” şeklindeki düzenleme, evrensel hukuk nizamına uygundur ve dindar kesimin de desteğini almaktadır.
Laikliğin yıllarca dindar kesim üzerinde baskı ve zulüm aracı olarak uygulandığının yakın tarihimizdeki en büyük mağdurlarından Bediüzzaman, laiklik konusunda kendisine yöneltilen soruya; "Eğer laik cumhuriyet soruyorsanız, ben biliyorum ki, laik manası, bitaraf kalmak, yani hürriyet-i vicdan düsturuyla, dinsizlere ve sefahetçilere ilişmediği gibi, dindarlara ve takvacılara da ilişmez bir hükümet telakki ederim. Hükümetin laik cumhuriyeti, dini dünyadan ayırmak demek olduğunu biliyoruz. Yoksa, hiçbir hatıra gelmeyen dini reddetmek ve bütün bütün dinsiz olmak demek olduğunu, gayet ahmak bir dinsiz kabul eder. Evet, dünyada hiçbir millet dinsiz olarak yaşamadığı gibi, Türk milleti misillü bütün asırlarda mümtaz olarak, bütün aktar-ı cihanda ve nerede Türk varsa Müslümandır” şeklinde yanıt vererek, dindarların laiklik ya da bunun daha yumuşak hali olan seküler sisteme karşı olamayacağını açıkça beyan etmiştir.
Sayın Kahraman’ın yapmış olduğu açıklamalar kendisini bağlamakla birlikte, açıklamayı hem içerik, hem üslup ve hem de zamanlama itibariyle doğru bulmuyorum. Başarısı büyük oranda, geniş halk kitlelerinin mutabakatı şartına bağlı olan yeni anayasa ve sistem dizaynının yapılmaya çalışıldığı konjonktürde, bu tür açıklamaların devlete ve millete faydası olmak bir yana, yeni ve anlamsız tartışma alanları yaratmaktan ve sürece zarar vermekten öte bir işlevi olmayacağını düşünüyorum.