SON DAKİKA
Yılmaz Altunsoy
Başkanlık Sistemi İle Kalkınma Arasındaki İlişki
21 Mayıs 2016, C.tesi
Başkanlık sistemini diğer demokratik yönetim modellerinden ayıran en temel unsur, yönetimde istikrarı sağlamasıdır. İstikrarlı yönetim dönemlerinde ise hem demokrasi geliştirilebilmekte ve hem de kalkınma hızı artırılabilmektedir. Küresel dünyada, hem fırsatlar hem de tehditler tüm ülkelerin ekonomilerini önemli ölçüde etkilemektedir. Kalkınma hızı ve gelişmişliğin temel şartı, uluslararası ticaretin hem parasal akımlar, hem de mal akımları anlamında artmasıdır. Uluslararası sermaye hareketlerinin aradığı en önemli unsur ise, gideceği ülkedeki uygun yatırım ikliminin ve siyasi istikrarın varlığıdır. Sık sık hükümetlerin değiştiği, demokrasilerin kesintiye uğradığı, siyasi istikrarın olmadığı ülkeler yabancı sermaye hareketlerinin rotasından süratle çıkmaktadır.
2007 de başlayıp, 2008 de derinleşen küresel ekonomik krizin ülkemizi teğet geçmesinin en önemli nedeni, ülkemizde uzun süredir devam eden siyasal istikrardır. Eğer bu dönemde ülkemizde koalisyon hükümeti olsaydı, küresel kriz daha fazla hissedilecekti. Nitekim 2001 krizinde, krize koalisyon ile yakalanan Türkiye çok ağır bedeller ödemiştir.
Dünyada ekonomik gelişmişlik anlamında ülkelere baktığımızda G20 ülkeleri arasında çok sayıda başkanlık ya da yarı başkanlık sistemi ile yönetilen ülkelerin var olduğunu görmekteyiz.
Ülkemizde ağır aksak uygulanmaya çalışılan parlamenter sistem ne zaman istikrarlı bir dönem ortaya çıkarsa, koalisyon ve darbe dönemlerine nispetle kalkınma hızının arttığı görülmektedir. 2002 ile 2016 yılları arasında yaşanan istikrarlı dönemde GSYİH 234 milyar Dolardan, 800 milyar Dolara çıkmıştır. Kişi balına düşen GSMH ise 3.500 Dolardan, 10.600 Dolara yükselmiştir. Böylesine yüksek büyüme hızı ancak istikrarlı siyasi yapılarda mümkün olabilmektedir.
Parlamenter sistem istikrar üretmemekle birlikte, bazı dönemler yaşanan istikrar adacıklarında da büyüme yüksek olmuştur. Demokrat Parti’nin tek başına iktidar olduğu 1950-1959 arasındaki dönemde ortalama büyümenin yüzde 7’ler seviyesine olması, yine Adalet Partisi’nin 1966-1970 arasındaki tek başına iktidar döneminde büyüme oranının yüzde 6 olması, 2003 ile 2012 arasındaki AK Parti iktidarı döneminde ortalama büyüme hızının yüzde 5 ‘in üzerinde olması tesadüfi değildir.
Yakın dönemlerde, 1992-2002 arası koalisyon hükümetleri zamanında büyüme hızının yüzde 3’ler seviyesine, darbe dönemlerinde ise yüzde 2’ler seviyesine gerilemesi de ancak siyasi istikrarsızlık ile izah edilebilir.
Her zaman söylüyoruz, başkanlık sisteminin diğer sistemlerden en önemli üstünlüğü, siyasi istikrarı temin etmesidir. Siyasi istikrar ise beraberinde, yüksek demokratik standartları, ekonomik istikrarı, yüksek büyüme hızını, makroekonomik göstergelerde iyileşmeyi getirmektedir. İstikrarsız dönemlerde ise yönetimde yaşanan boşluğu yerel oligarşik yapılar, vesayet odakları, menfaat grupları doldurmakta, toptan bir refah artışı yerine bu grupların refahını artırıcı politikalar, koalisyon hükümetlerine dayatılmaktadır. 
Ülkemizin etrafı istikrarsız yapılar ile çevrilidir, bölgesindeki tek istikrarlı ülke Türkiye’ dir. Ancak parlamenter sistem her an bir koalisyon ortaya çıkarabilir. Koalisyonlar ise ülke yönetiminde boşa harcanan enerjiden başka bir şey değildir. Başkanlık sistemi yapısı gereği istikrar getirir ve tüm vesayet odaklarını tarihin çöplüğüne gönderir.