SON DAKİKA
Yılmaz Altunsoy
İSTİHBARAT…
24 Ağustos 2016, Çarşamba
İç ve dış istihbarat bağımsız bir devletin ayakta kalmasının en temel amillerinden birisidir. İstihbarat sistemini sağlıklı olarak oluşturamamış bir ülkenin, varlığına yönelebilecek iç ve dış tehditlere karşı önceden mücehhez olması mümkün değildir. 
Fetö’ nün koçbaşı olarak kullanıldığı, 15 Temmuz hain işgal girişimi haberini "eniştemden öğrendim”  diyen Cumhurbaşkanımızın bu ironik açıklaması, menfur hadisenin önceden haber alınamamış olmasının en can yakıcı ifadesi olarak hafızalarımızdaki yerini aldı. Hain kalkışmadan sonra basından öğrendiğimiz "darbeyi KGB önledi” nev’inden bir takım beyan ve yazılar ise durumun vehametini daha da ortaya koydu.
Her zaman söylediğim gibi, Osmanlı’nın son yüz yılını anlamadan, bugün yaşananları anlamamız mümkün değildir.  Sultan Abdülhamit Han Cennet Mekan, Birinci Meclis-i Mebusan’ı feshedip, Kanun-u Esasi’ yi rafa kaldırdıktan sonra, muazzam bir istihbarat ağı kurmuş ve bu ağ sayesinde imparatorluğun ömrünü 33 yıl daha uzatmıştı. Kurduğu istihbarat ağı sayesinde dahili ve harici her türlü bilgi, hainane plan ve kalkışma hareketleri önceden kendisine haber ediliyordu. 
Kendisini tahtından indiren Hareket Ordusu içindeki bir subay, Yıldız Sarayı’ na girdikten sonra merak etmiş ve kendisi hakkında bir jurnal ya da istihbarat bilgisi olup olmadığını öğrenmek istemiş. Sultan 2. Abdülhamit Han’ ın odasındaki evrakları karıştırırken, kendisine ait bir bilgi notunu görmüş. Şimdi kendisinden dinleyelim; " açıp okudum, gördüm ki harbiye talebeliğimizden itibaren hepimiz hakkında dosya tanzim etmiş. Benim dosyamda perşembe günleri mektep tatil olduktan sonra, Beyoğlu’ nda bir İtalyan kızıyla sık sık buluşmakta olduğum yazılıydı. Sultan kendisine sunulan bu bilgi üzerine evrakın kenarına kendi el yazısı ile şu notu düşmüştü; "hafta sonları ecanipten (yabancılardan) bazı kadınlarla düşüp kalktığı ve bunların casus olma ihtimaline binaen yüksek rütbelere çıkarılması mahzurludur”. Bu bilgi doğruydu, fakat Sultan’ ın bizi talebeliğimizden itibaren bu derece sıkı takip ettirdiğini bilmiyordum”…
Bir gün İngiltere’nin İspanya büyükelçisi vefat etmişti, vefatından sonra elçinin hususi sandukasının kilidi kırıldı ve içinden Sultan 2. Abdülhamit Han ile olan yazışmaları çıkmıştı. Adam, Osmanlı için ajanlık yapıyordu.
Ulu Hakan’ a 1905 yılında hain bir sui kast girişimi yapılmıştı. Ermeni komitecileri tarafından profesyonelce tertiplenen Yıldız bombalı sui kastinden Ulu Hakan kıl payı yara almadan kurtulmuştu. Menfur hadisede 26 kişi ölmüştü. Bombalı saldırıyı düzenleyen ekibin başında Belçikalı Joris isminde bir terörist vardı.  Olaydan sonra derdest edilip, idama mahkum edilmişti. Ancak Ulu Hakan dönemindeki tüm idam kararları müebbet hapse tahvil edildiğinden, Joris de paçayı yırtmıştı. Abdülhamit Han, daha sonra bu Joris denen teröristi afvetmiş ve ömür boyu maaşlı istihbarat elemanı olarak kullanmıştı.
İşte ecdadımız bu. İstihbaratın ne kadar mühim bir konu olduğunu taa 19. Yüzyılda anlamış, gerekli tertibatı almıştı. Bu çok geniş istihbarat ağı sayesinde 32 yıllık iktidarı döneminde, iktidarının ilk yılında kucağında bulduğu 93 Rus Harbi ve Teselya Harbi dışında, hiçbir harbe sokmadan istihbarat ve ince diplomasi ile ülkeyi başarı ile yönetmişti. Bir defasında Maliye Nazırının kendisine hitaben,; "Hünkarım istihbarat masarifi bütçemizi ziyadesiyle zorluyor” demesi üzerine; " Dünyanın en ucuz harbini  istihbarat ile yapıyoruz efendi” diye cevap vermişti.
15 Temmuz sonrası yeni Türkiye’ de birçok kurum gibi acilen yeniden yapılandırılması gereken kurumların başında gelen MİT’ in, süratle yerli, milli ve etkili hale getirilmesi gerekmektedir. İstihbaratı, iç ve dış olarak ayırmak ve MİT’ i sadece dış istihbaratta kullanmak iyi bir başlangıç olabilir. Özellikle, önümüzdeki günlerde Suriye ve Irak’ın kuzeyindeki yeni gelişmeler nazar-ı dikkate alındığında, dış istihbaratın önemi daha iyi anlaşılacaktır.