SON DAKİKA
Alaettin EKİZER
’Tilki gölgesinde yatmak’ veya bağımsız olmak...
06 Eylül 2016, Salı
Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğundan beri siyasi, ekonomik, askeri v.d. yönlerden hiçbir zaman bağımsız olmamıştır. Zaten, kuruluş felsefesi, siyasi genetiği ve kurumsal yapısı da temel politikalarına Batı’nın yön vermesi veya onlardan icazet alınması üzerine dizayn edilmiştir. Acı, ama gerçek bu.  

Türkiye ne zaman bu boyunduruktan kurtulmaya, bağımsız politikalar izlemeye meyletse, hakim Batı darbelerle engelledi. Menderes ve Özal’ı bunun için yediler.  İktidarlar da, halk da bu darbeleri çaresizce seyretti. 

Darbeler "Batı’nın çok güçlü olduğu, karşı çıkılamayacağı”  kanaati ümitsizlik çaresizliğe yol açtı.

Köpek balığı ile diğer balıkların arasını camla ayırın. Köpek balığı saldırır. Cama çarpar. Tekrar, tekrar dener. Balıkları avlayamayacağını anlar. Cam engeli kaldırsanız da artık balıkları avlamaya teşebbüs etmez.

Millet Psikoloji tabiriyle ümitsizlikle "öğrenilmiş bir çaresizliğe” itildi. Yani durumu kanıksadı. 

Türkiye, 2010’dan sonra, ABD, NATO ve AB’nin güneyimizi çevreleme, İslam Alemi ile fiziki ve coğrafi bağlarımızı kesme, siyaseten bizi nefessiz bırakma şeklinde özetlenebilecek politikalarına -kısmen veya tamamen- karşı çıkınca bu ihtimali düşünerek 40 yıldır besledikleri FETÖ eliyle 15 Temmuz darbe girişiminde bulundular.

Ama olmadı. Halk öncekilerin aksine bu sefer çaresizce seyretmedi.  Ülkemizi işgal etme veya bizi de Suriye’ye döndürme planları, Allah’ın yardımı ve kalpleri vatan aşkıyla dolu yiğitlerin göğsünü, mermiye, tanka, topa, uçağa siper etmesi ile ayaklarına dolandı.

Suçüstü yakalandılar. Bu şaşkınlıkla bir geçmiş olsun deme nezaketini bile gösteremediler.  

Millet, düşmanlara ve tüm dünyaya "Türkiye’yi diğerleri gibi kolay teslim alamazsınız” dedi.

İktidara da "Korkma! Oyunu sen kur. Korkar, kurulan oyuna uyarsan sıra bize de gelecek” mesajı verdi.

Suriye ve Orta-Doğu denkleminde eli güçlenen Türkiye ABD ve NATO’nun planlarını çöpe attı.

Müdahale kararını ben verir, ben uygularım dedi ve Suriye’ye giriverdi.

Hem de ABD başkan yardımcısı Biden’in Türkiye’yi ziyaret edeceği gün.

Buna alışık olmayan Beyler dişlerini gıcırdatsalar da, bu "de facto” (fiili) duruma ses çıkaramadılar.

Ta okyanus ötesindeki "Sam Amca” benim coğrafyamda at oynatmaya kalkar da, biz ata yurdu İslam topraklarında söz sahibi olamazsak, Onlar çalar, biz oynarsak, Onların çizgisinden çıkamazsak, Allah korusun bugün darbe, yarın iç savaş, öbür gün parçalanma yaşamamız kaçınılmazdır.

Elimiz bulaşmışken bitiriverelim şu işi. Ta Şam’a kadar gidelim, İsrail, Lübnan ve Ürdün’e komşu olalım. Bitirdikten sonra buyurun beyler diyelim.

"Yatma tilki gölgesinde varsın arslan yesin seni, geçme namert köprüsünden varsın sel apartsın seni” diyen Yıldırım Bayezid’in cesaretini gösterelim.

Böyle davranmak akıllıca değil diyenlere derim ki; bunca zaman Batılılara dost dedik, onlarla birlikte hareket ettik de ne oldu? Yine onların dediği çizgide gitsek bundan sonra hayrımıza mı davranacaklar?

Batı suçludur. Büyük ölçüde bize karışma imkanını yitirmiştir. Coğrafya bizimdir. Müslüman Orta-Doğu halklarının kalbi bizimledir. Rusya ve İran’ın bölgedeki çıkarlarını Batı’ya karşı kullanır, akıllı ve bağımsız politikalar üretebilirsek, Suriye denkleminden karlı çıkarız. Demem o ki; reel politik uygundur.

Türkiye, bağımlı değil, bağımsız dış politika izlerse büyük kazanım ve itibar sağlar. Küresel aktör olur.  

Türkiye; "tilki gölgesinde yatmamalı”, "öğrenilmiş çaresizlikten” kurtulmalı ve bağımsız olmalıdır…