SON DAKİKA
Yılmaz Altunsoy
Bir Olmak ya da Yok Olmak… İşte Bütün Mesele Bu…
10 Ocak 2017, Salı
Türkiye, kendi güvenlik konseptini, hiç kimseden destek almadan, hiçbir gücün onayına sunmadan, hiçbir devletin ne dediğine ya da ne yapacağına aldırmadan, kendisi belirlemeye başladı. Ülkenin güneyinde olan oluşumlara dur derken, hiç kimseden çekinmedi. Suriye ve Irak sınır hattımız boyunca oluşturulmaya çalışılan terör koridorunu "Fırat Kalkanı Operasyonu” ile yararken, kimseye eyvallah etmedi, çünkü mevzu vatan ve bu milletin geleceğinin güvenliği olunca, kimseden izin ya da onay almamak bu milletin şiarıdır.
Evet, Türkiye, çok uzunca bir zamandır ilk defa, bu topraklarda varlığını devam ettirebilmek için alacağı kararlarda, tam bağımsız bir ülke gibi davranıyor. Tüm dünyaya, "dünya beşten büyüktür” diye haykırıyor. Küresel emperyal güçlerin, ülkemizin güneyinde oluşturmak istedikleri, kukla terör devletine, ne pahasına olursa olsun izin verilmeyeceğini tüm dünyaya ilan ediyor.
Mondros’ tan sonra, bu millete her istedikleri mezalimi yapabilme hakkını kendilerinde gören küresel güçler, bu defa bu millete diz çöktüremedikleri ve bu milleti hain emellerine sorgusuz sualsiz muti edemedikleri için çileden çıkmış durumdalar.
Son otuz yıldır, ülkemizin birlik ve dirliğine zarar vermek isteyen istilacı Haçlı zihniyeti, önce Asala’ yı, sonra PKK’ yı ve nihayetinde de Deaş ve Fetö gibi örgütleri kullanarak yürüttükleri vekalet savaşlarında, son kozlarını oynamaya başladılar. Artık takke düştü, kel göründü, hain 15 Temmuz ihtilal girişimi, maşayı tutan ellerin aşikar olmasına neden oldu. Perde yırtıldı, kuklaları oynatanlar ayna gibi ortada artık. 
Asıl failler gün gibi ortada, gizli işin aşikâr doğumu oldu. Yıllardır içlerinde olmak için can attığımız batı âlemi, bize karşı gerçek yüzünü gösterdi. 15 Temmuz’ un, düşmanımızı görme ve tanıma gibi bir faydası oldu. Maşanın Fetö olması ya da başka bir örgüt olmasının çok da önemi kalmadı. Düşman dım dızlak ortada artık…
Düşmana kızmak manasız, düşman görevini yapıyor. Bizi bu topraklarda Türk ve Müslüman kimliğimizle neden istemiyorsunuz sorusunun muhatabı da yok, cevabı da. Peki Türk ve İslam kimliğimiz ile bu topraklarda yaşamak isteyen bizler ne yapacağız… Yol ikidir dostlarım; ya teslim olacağız ya da hep birlikte oyunu bozacağız. 
Teslim olmak bu milletin genetiğinde yok, ya istiklal ya ölüm mefkûresine sahip bir ecdadın evlatları asla teslim olmaz. İzzetle ölümü, zilletle bin yıl yaşamaya tercih eden bir millet olduğumuzu dünya âlem biliyor. 15 Temmuz’ da milletimiz, teslim olmak yerine ölmeyi göze alarak tercihini ortaya koydu. O zaman yapılacak tek iş, ülkemiz üzerinde oynanan oyunları bozmaktır. Bunun yolu da, dahili fikir ayrılıklarını bir yana bırakmak, devletimizin birliği ve dirliği için birbirimize kenetlenmektir. Ülkemizi bölmek ve parçalamak isteyen küresel güçlerin üst aklı, millet olarak bam telimize basmak üzerine kurgulanmış, hain planlar peşinde. Polisimize, askerimize, ülkemizi ziyaret için gelen turistlere, yılbaşı kutlaması yapan vatandaşlarımıza, namaz kılan insanımıza, mahalle arasında düğün yapan halkımıza ya da ülkemize emanet edilen bir sefire yapılan saldırıların kaynağı da, planlayıcısı da, amacı da birdir… sakın ola ki, bu saldırılardan başka manalar çıkarmayalım, birliğimizi zedeleyecek söz ve eylemlerde bulunmayalım…
Son bir yıldır dozajı artarak devam eden hain terör eylemlerinin amacı top yekün milletimizi boyunduruk altına almak, köleleştirmek ve yok etmektir. Zalim emperyal güçler için, Laz, Çerkez, Türk, Kürt, Alevi, Sünni, Dindar, Seküler olmanın bir farkı yoktur. Türkler ezildiğinde Kürtlerin, Sünniler köleleştirildiğinde Alevilerin, Dindarlar yok edildiğinde laik kesimin bu topraklarda barınabilme ve yaşama şansı bulunmamaktadır. Tersi durum da aynen geçerlidir. Düşman içimizdeki her hangi bir sosyal kesime gelecek ve huzur vaat etmiyor. Hain planları, önce birimizi diğeri aleyhine kullanmak ve daha sonra da ellerinde kalanı yok etmek üzerine kuruludur.
Durum bu kadar açık ve nettir kardeşlerim. Ya bir olacağız ya da yok olacağız. Bir olmanın en önemli amili de, aslında birer kültürel zenginlik unsuru olan farklılıklarımızı, ayrıştırıcı ve ötekileştirici bir dille ön plana çıkarmamaktır. Dindar kesimin, kendisi gibi yaşamayan ve seküler yaşam biçimini benimseyenlere karşı hoş görülü olması, laik kesimin de dindar kesime karşı daha müsamahalı davranması, özellikle içinde bulunduğumuz bu hassas dönemde hayati öneme sahiptir. Çok şükür, Türk- Kürt suni ayrışması, ayrıştırıcıların gerçek yüzleri ortaya çıktıkça zevale uğramaya başladı. Bundan sonra bu milleti tefrikaya düşürmek için dindar-dindar olmayan, sünni-alevi şeklinde ayrıştırmayı deneyeceklerdir. Oyuna gelmeyelim. Her patlama ve terör saldırısından sonra, bir birimizi itham etmeyelim. Devletimize ve hükümetimize tam destek olalım. Ne demiş milli şairimiz Ersoy; "Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez; Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez”.
Her daim ama hususan bu zamanda en fazla ihtiyacımız olan hoşgörü ve uzlaşmadır dostlarım. Hadi sözde bırakmayalım, bizim gibi yaşamayan, bizim gibi düşünmeyen komşu, eş, dost ve akrabalarımızla kucaklaşalım. İhtilaflı konuları bir yana bırakalım, sonra medeni bir şekilde tartışırız. Ama eğer bunu başaramazsak, ne konuşulacak bir konumuz, ne tartışacak bir komşumuz ne de sancağının gölgesi altında serinleyecek bir devletimiz kalmaz. Allah milletimizi, devletimizi, hükümetimizi muhafaza buyursun. Amin.