SON DAKİKA
Recep ÖĞÜTÇÜ
Almanya’nın Derdi Ne?
04 Mart 2017, C.tesi
Üçerde terör çeteleriyle uğraşırken, dışarıda da terör örgütlerine kol kanat geren ülkelerle başımız dertte. Cephede karşımıza çıkaracak askeri olmayan ülkeler bizimle vekalet savaşı yapıyor. Terör gruplarını besleyip, silahlandırıp üstümüze salıyor.  Bu ülkelerin başını dün Sovyet Rusya ve ABD çekiyordu, bugün bunlara Federal Almanya da eklendi. Maalesef F. Almanya yediği tekneye tükürüyor. Beş milyon işçimizin, gurbetçimizin hatırını gözetmiyor. Almanya’dan yaptığımız milyarlarca ithalatı, aramızdaki ticaret hacmini görmüyor. Terör örgütlerini büyük bir ülkeye tercih ediyor, güya bizi dize getireceğini düşünüyor.
     Evet, güvenlik ülkemizin bir numaralı sorunu.  Otuz yıldır güvenlik sorunu hep bir numaralı sorun oldu, bugün daha bir önemli hale geldi. Doğumuzdaki ve Güneyimizdeki ateş çemberinden sıçrayan kıvılcımların içeride yangınlara sebep olduğu günleri yaşıyoruz. Bin kilometreyi aşan bir sınırı gece gündüz tutmak, korumak, kontrol etmek, burada kuş uçurtmamak elbette zorun üzerinde zor. Bir taraftan üç milyon sığınmacıyı barındırıyor, kucak açıyoruz, inancımızın gereği olarak gelenlere "gelmeyin” diyemiyoruz, bu sığınmacıların niyetlerine yüzde yüz muttali olamıyoruz.  Kimsenin kalbini yarıp bakamıyoruz. Henüz böyle niyet okuyan bir makina icad edilmiş değil. Bir taraftan da ülkemiz üzerinde oynanan siyasi ve ekonomik oyunları bertaraf etmeye çalışıyoruz.  
    Bugün dört cephede savaşıyoruz.  PKK cephesi, DEAŞ cephesi, PYD cephesi ve FETÖ cephesi. Bu terör gruplarının hepsi bir gayede ve bir noktada birleşiyorlar: Türkiye’yi bölüp parçalamak, kaos ve iç savaş çıkarmak, ümitsiz düşürmek ve pes ettirmek, ekonomide ayaklarına pranga vurmak, gelişmesinin önüne geçmek, eskiden olduğu gibi el açar duruma düşürmek. Bu örgütlerin hepsinin arkasında bilinen ve bilinmeyen karanlık güçler var. Zaman zaman da bu güçler kendilerini açığa veriyorlar.
    Evet, batıdan ve onun başı ABD’den bize hayır gelmeyeceğini anlamış durumdayız. Artık batının önünü çektiği ve kurduğu siyasi ve ekonomik birliklere, konseylere, divanlara  ve kurumlara da güvenmiyoruz. Yeni oluşumlara, yeni birliklere göz kırpıyoruz ve görüşmeler yapıyoruz, batıya son ihtarımızı ve hatırlatmamızı yapıyoruz. İşte başımıza örülen çorapların temelinde bu değişen politikamız yatıyor.
   Evet, 18 ve 19. asırlarda, 20. asrın başında en çok savaştığımız, savaşlarda büyük kayıplar verdiğimiz, menfaatlerimizin çakıştığı ve çok zaman birleştiği Rusya ile yeni bir sayfa açtık.  Almanların ve İngilizlerin baskı ve yönlendirmesiyle iki – üç asır boyunca hep boğaz boğaza geldiğimiz Rusya ile dost ve müttefik olmak için bugün hızlı adımlar atıyoruz. Osmanlı- Rus savaşlarında nice ocaklarımızı söndüren Rus milletine "moskof” diyorduk. Moskof dendiği zaman en azılı düşman aklımıza gelirdi. İşte bu günlerde bu algıyı ve bu geçmişi bir kenara koyup Rusya ile ittifak etmek ve dostluk kurmak için yollar ve yöntemler arıyoruz. Yani eski düşmanla dostluk kurmak için çok yönlü bir çalışma içine giriyoruz. Çünkü milli menfaatimiz, ekonomimiz, turizmimiz, tarımımız, ticaretimiz bunu gerektiriyor. Rusya’da olan bizde yok, bizde olan Rusya’da yok. Üstelik Sovyet Rusya’nın içinde ve yanı başında onlarca soydaş devlet ve otonom yapılar var. Bunlar bizi ister istemez Rusya ile konuşmak, anlaşmak, alışveriş yapmak ve güç birliği yapmak ihtiyacını doğuruyor. Okyanus ötesindeki güçlerin hatırına komşumuz Rusya ile kötü olmanın anlamı yok. "Rus’un doğalgazını, petrolünü, kömürünü,  nükleer enerji teknolojisini al, onların üretemediği tarım ürünlerini sat” diyor akıl ve mantık. Birbirine muhtaç iki ülkenin, birilerinin hatırı veya korkusu için birbirine düşman kalması kadar akılsız bir politika olamaz. Ekonomi dışında terörle mücadele noktasında da işbirliğine giriyoruz Ruslarla. İşte bütün bu gelişmeler batının, batılı dost ve müttefik bildiklerimizin dikkatini çekiyor, engellemek için başta terör olmak üzere her türlü oyunun içinde oluyorlar.
   Evet,  Rusya’ya yanaşmamızı istemeyen dış ve iç güçler harekete geçmiş durumdalar. Bu güçlerden birisi de Almanlar. Şu günlerde Federal Almanya bize kafayı takmış durumda. Çünkü üçüncü hava limanı yapmak suretiyle Almanya’nın ayağına bastık. Ülkemizin dibini oyan, her türlü terör faaliyetinde bulunan, hatta darbeye teşebbüs eden bütün terör kaçakları, bütün Türkiye düşmanları Almanya’ya sığınıyor, Almanya da bunlara kol- kanat geriyor. Evet, Almanya yüz yıl önceki müttefikini bırakıp Türkiye düşmanlarıyla ittifak kuruyor, terörle iş yapıyor. Kısaca Almanya ateşle oynuyor. Yazıklar olsun. Beş milyon civarında işçimiz Alman ekonomisine katkı yaparken Almanya’nın bu tutumu ne ile izah edilebilir?  El açtığımız günlerde iyiydik, el açmayınca, para istemeyince kötü olduk.  Bugün Almanya’ya ihracattan çok oradan ithalat yapıyoruz. Yani Almanya bizden kazanmaya devam ediyor.  Öbür taraftan ayağımıza pranga vurmak için her türlü oyunun içinde oluyor.
   Güvenlik konusunda teyakkuzda olacağımız, gözümüzü dört açacağımız günleri yaşıyoruz.  Sınır ülkelerden, bin kilometre ötelerden tonlarca bomba yüklü araçlar büyük şehirlerin göbeğine kadar taşınabiliyor. Artık yoğurdu üfleyerek yemeliyiz. Polis ve istihbarat noktasında hala temizliğe ihtiyaç olduğu bir gerçek olarak duruyor. Bu ülke ayakta duracaksa, bu ülke huzur ve istikrar ülkesi olmak istiyorsa, asker ve polis safralarından temizlenmeli, hele polisimizi eğitirken, seçerken, alırken kılı kırk yarmalıyız. Bu temizlik tam yapılmazsa, teşkilat baştan ayağa gözden geçirilmezse yeni suikastları, yeni canlı bombaları bekleyeceğiz demektir.  Zira içeri de dışarıda da fazlasıyla düşmanımız var.