SON DAKİKA
Recep ÖĞÜTÇÜ
Hastalıklarımız
09 Mart 2017, Perşembe
Kibir, inat ve önyargı, insanlarımızın en büyük üç hastalığı. Bu hastalıklara "yanlışta ısrar, kendini beğenme, aklını ilahlaştırma, karşısındaki düşman görme, sevgisizlik, merhametsizlik, nankörlük” gibi kötü ahlak örneklerini ekleyebiliriz.
    Evet, hepimiz bir veya birkaç kötü hastalığın, kötü ahlakın adata esiriz. Bu kötü huylardan bir türlü yakamızı kurtaramıyoruz. Bu tür hastalıklarımız, yanlış huylarımız siyasete, siyasi görüşlerimize ve günlük davranışlarımıza ve tartışmalarımıza da yansıyor. Bu hastalıklardan kurtulmanın çaresi Peygamber Efendimizi örnek almak, onu çok iyi öğrenmek ve onun yolunda gitmek.
    Peygamberimiz kibri tarif ederken, "kibir, hakkı inkar etmek ve insanları küçük görmektir”, "kalbinde zerre kadar kibir bulunan cennete giremez” buyurur. Gözlerimizde at gözlüğü, sadece gördüğümüz yöne bakıyoruz, olayları dar bir açıdan değerlendiriyoruz, hayatı siyah ve beyaz olarak görüp gri renkleri fark etmiyoruz. Kör olası siyaset gözlerimizi adeta kör ediyor. Gerçekten birçoğumuz siyasi saiklerle bile bile doğruyu söylemiyor, hakkı ve hakikati gizliyor, görmüyor. Aynı hastalık Peygamberimiz dönemindeki müşriklerde de vardı, Kur’an-ı Kerimin ifadesiyle "onlar inkar ettikleri peygamberi öz oğullarından daha fazla tanıyorlardı”.
     Bugün de kardeşliğimizi, birliğimizi ve dirliğimizi bozan en büyük hastalıklarımız; kibir, inat, önyargı, kendimizi beğenmek, aklımıza çok inanmak ve nankörlük. Bu hastalıklar gözümüze perde oluyor, kalbimizdeki sevgiyi bitiriyor, parçalanmaya sebep oluyor, sonuçta gücümüzü, rüzgarımızı kaybediyoruz.
  İki kişi bir araya gelince tatlı bir şekilde, birbirimize hak vererek, hoş görerek, kırmadan, dökmeden tartışamıyoruz, bir anda sertleşiyoruz ve parlıyoruz. Sesimiz yükseliyor, sevgimiz azalıyor, güvenimiz sarsılıyor, tartışma sonunda yanlış yaptığımızı anlıyoruz, geriye kırılan kalpler, soğuyan gönüller kalıyor.
     Bir halk oylamasının arifesindeyiz, yeni bir yönetim sistemine geçip geçmeyeceğimizi belirleyeceğiz. Bu bir parti ve lider seçimi değil, geleceğimizi garantiye alma çalışması. Evet, önemli bir oylama yapacağız ama birbirimizin kalbini kırmadan, ayrılıklara düşmeden, soğumadan, birliğimizi bozmadan bu oylamayı gerçekleştirmeliyiz.
       Liderleriyle ayakta duran, liderine bağlı, ülü’l emre itaati farz bilen bir milletiz. Çok zaman liderimizin kabulleri bizim de kabulümüzdür. Lider yanlış yapmaz diye bir inancımız var. Elbette aklımızı kiraya vermeyeceğiz, Allah’tan ve Resulünden başkasına teslim olmayacağız. Peygamberler dışında bütün insanların hata yapabileceğini bilmeliyiz. Ama bir inat uğruna da hareket etmemeliyiz.  "O varsa ben yokum”, "düşmanımın düşmanı dostumdur” diyerek yanlış saflarda durmamalıyız. Düne kadar PKK ile aynı safta olmamak için çırpınanlar olarak, bugün bir inat uğruna terör gruplarıyla aynı safta olmakta bir beis görmüyorsak dönüp bir daha düşünmeliyiz.
    Cennet- mekan Abdülhamit Han, bir karar vereceğinde batılı büyükelçilerin özellikle Rus büyükelçisinin fikirlerini sorarmış ve tam tersini- aksini yaparmış. Batılılar ve Ruslar "asla bize doğru söylemezler, yanlışımızı bildirmezler, doğru yolu göstermezler” diye düşünürmüş.
   Evet, bugün bir sistem değişikliği yapmaya çalışıyoruz. Bu değişikliği PKK, DEAŞ, DHKP-C, HDP, CHP ve batılı devletlerin tamamı istemiyor. Abdülhamit Han’ın mantığın göre, onların istemediği doğru olandır. Onlar Anadolu’daki bu milletin gelişmesini, payidar olmasını, devletimizin güçlenmesini asla istemezler, onlar Anadolu’da güçsüz, isteyen, el açan, birbiriyle kavgalı bir Türkiye istiyorlar. Bunun için de ellerinden geleni yapıyorlar, bütün terör gruplarıyla çalıyorlar.
  Lütfen, dış ve iç güçlerin, devşirmelerin ekmeğine yağ sürmeyelim, kararımızı bir inat uğuna yanlış vermeyelim. Doğru nerdeyse onun yanında olalım. Kişiler, partiler fani, bu devlet ise dünya durdukça duracak ve durmalı. "Baş başa bağlı, baş ta şeriata bağlı”, "birlikte dirlik var”, "önderi olmayanın önderi şeytandır”, "bin işçi bir başçı” gibi anlamlı darb-ı mesellerimiz var. Baş neredeyse ayak da orada olmalı, iki başlılıktan kurtulmalıyız.