Geçtiğimiz hafta Çanakkale zaferinin 101. yıldönümünü etkinliklerle andık. Her yıl o acıları, kahramanlıkları, hikayeleri dinledik. Var olma mücadelesini zerrelerimize kadar hissettik yeniden. Son nefeslerini bu vatan toprağında biz nefes alalım diye verenleri bir kez daha minnetle andık. Mekanları cennet olsun.
Bugünlerde bu vatan topraklarında nefes alan ama Rusya’dan özür ve af dileyenlere, kalleşçe bomba patlatanları alkışlayanlara, Nevruz deyip onlarca şehit varken halay çekenlere de şahit olduk. Allah muhafaza yeniden böyle bir savaş çıkması halinde dün olduğu gibi bugünde ne kadar mandacılık heveslisi var diye düşünmeden edemedim. Tek kurşun sıkmadan vatanı seve seve teslim edecek o kadar hain var ki bu memlekette. Şunu düşündüm hep. Sessiz çoğunluk dediğimiz ve her dönemde kendine yapılan zulme sessiz kalıp ancak söz konusu vatan olduğunda sesini çıkaranlar var hamdolsun. Bu vatan bizim. Bu bayrak bizim. Uğrunda ölenlerin ve ölmek için tereddüt etmeyenlerindir. Nedense bu vatanın sahipleri her vesileyle yıllarca hakları gasp edilmiş, horlanmış ayrıştırılmış. Bu ülkenin kaymağını yiyenler, kendini elit gören, diğer tabirle "Beyaz Türkler” dediğimiz kesim ise hiçbir zaman vatan derdiyle dertlenmemiş. Bu ülkenin gerçek sahiplerine hak verildikçe, kendisinden alınmışçasına bağırıyorlar ekranlarda, meydanlarda. Bu topluluk her anma günlerinde en ön safta ancak Çanakkale’de yoklar, Akif’i anarken yoklar, İstiklal marşının kabulünde yoklar. Milli değerlerin hiç birinde olmayanlar ulusallıktan-ulusalcılıktan bahsetmeleri ne kadar da riyakar olduklarının bir göstergesi. Her taraftan saldırıya uğramışken Rusya’dan özür ve af dileyen zavallıları gördük. Rezillikleri bir tarafa sorsan vatansever derler kendilerine. Üzerine bomba patlatanlarla, kirletilmiş zihinleri patlatanlar arasında bir fark göremiyorum açıkçası. Tüm bunlar yaşanırken özellikle muhafazakar genç kesimin yeniden harekete geçmesi gerekmiyor mu? IŞİD şehirlerden onlarca genci kandırıp Suriye ve Irak’a gönderebiliyor, PKK üniversitelerde zihinleri zehirleyip o gençleri intihar ettirebiliyor. Peki ya bizler. Bu zulme dur demek adına vatanı ve milletine aşık bir nesil için ne zaman harekete geçeceğiz? Mücadele bitti mi? Başörtüsü serbest diye her şey bitti mi? Mekke’nin fethinden sonra Hz. Peygamber çekilip köşesine "benden bu kadar” dediyse, Fatih İstanbul’u fethedip "daha ne yapayım koca şehri aldım” deyip sarayına çekilmişse, Tayyip Erdoğan "o kadar sıkıntılarla boğuştuk emekli olayım artık yoruldum” dediyse eyvallah. Mücadele dediğimiz zor zamanlarda değil, her dönemde olacak ki yeni nesillere de hedefin, mücadelenin, istikametin, ne olduğunu aktarabilelim. Lise çağlarında ülke geleceğine dair planlar yapan, bulunduğumuz dönemin analizini yapabilen, hedeflerini koyan ve bu hedefler doğrultusunda kendine araçlarını seçen bir gençlik yetişmesi gerekiyor. Bu görev elbette ki hepimizin omuzlarında. Özellikle bu sıkıntıları çekmiş ve geçmiş dönemlerde aktif siyasi çalışmalarda bulunmuş tecrübeli büyüklerimizin desteğiyle olacaktır. Heyecan taşımayan, derdi olmayan bir gençlik bizi geleceğe taşıyamaz. Davası, derdi, heyecanı olan gençlerin yetişmesi ümidiyle. Eyvallah…
18 Kasım 2019, Pazartesi
15 Temmuz 2019, Pazartesi
22 Mayıs 2019, Çarşamba
13 Mayıs 2019, Pazartesi
15 Nisan 2019, Pazartesi
08 Nisan 2019, Pazartesi
01 Nisan 2019, Pazartesi
25 Mart 2019, Pazartesi
18 Mart 2019, Pazartesi
11 Mart 2019, Pazartesi