SON DAKİKA
Kazım ÖZTÜRK
İncinme Ve İncitme
29 Haziran 2018, Cuma
Dost Sofrası!

El ele, yan yana duralım,

Destek verip, gönül alalım,

Tüm canlarla hemhal olalım,

Gelin canlar, dost sofrasına!

 

Siyahı, beyazı, esmeri,

Riyaya, kibire, küsmeli,

Gönüllere sevgi asmalı,

Haydi canlar, dost sofrasına!

 

Herkesi olduğu gibi sev,

İnsanı gördüğün gibi sev,

Hep, yaratandan ötürü sev,

Haydi canlar, dost sofrasına!

 

Göz kapansın, görmemek için,

El yumulsun, almamak için,

Yanlış, hata yapmamak için,

Haydi canlar, dost sofrasına!

 

"Ben”i bırak, "biz”e yönel hep,

Şekli bırak, öze yönel hep,

Şükürlü ol, aza yönel hep,

Haydi canlar, dost sofrasına!

 

Kırma asla, kırılmayasın,

İyi konuş, darılmayasın,

"Kötü” diye sorulmayasın,

Gelin canlar, dost sofrasına!

Kazım Öztürk (ÖZTÜRKÇE)

 

"İnsanlık,” insan olmak”, "adam olmak ve adam kalmak”, "sevgide zirveye oturmak”, "ya olduğu gibi görünmek ya da göründüğü gibi olmak”, "kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapmamak”, "niçin yapmadığınızı söylüyorsunuz?”, "emir olunduğun gibi dosdoğru ol”…

Bunlar, güzelliklere yol açan iksir niteliğindeki söz ve uygulamalardır! Her birimiz bu tür sözleri hep söyleriz. Arkadaş sohbetlerinde, eş dost muhabbetlerinde… durmadan dile getiririz. İyi de söylemek mi önemli, yapmak mı? Konuşmak, ahkam kesmek mi daha etkili? Yoksa uygulamak, icraat mı?

Atalarımız, "lafla peynir gemisi yürümez” derler. Bazen çok konuşmak yerine, küçük bir davranış çok etkili olur ve iz bırakır. Onun için, "örnekler göze hitap eder”, "üzüm üzüme baka baka kararır” denir. Dilin anlatamadığını çoğu zaman beden ve tavırlarımız anlatır. "beden dili” budur.

Her insan; iyiye koşar, kötüden kaçar. Sevgiden haz alır, kaba, çirkin, kötü, hoşa gitmeyen söz ve tavırlardan nefret eder. Bu özellik her insanda vardır. Daha genişletirsek, her canlıda vardır bu duygular. Bir hayvana, sevgiyle, merhametle yaklaşırsak, o da bize aynı şekilde karşılık verir.

Yaratıkların en şereflisi, en değerlisi insandır. Allah, en kutsal görevi yani peygamberliği insanlara vermiştir. İnsan, yalnız, tek başına yapamaz. Sosyal olmak, başkalarıyla el ele gönül gönüle hareket etmek, ihtiyaçlarını birlikte gidermek zorundadır. Bu açıdan baktığımız zaman, dağ başında, tek başına kalan bir insana, "ahlaklı, ahlaksız, iyi veya kötü” diyemeyiz. Zira onunla irtibata geçmedik. Bunun için dağ başındaki velilikten, şehirdeki velilik daha önemlidir.

Mevlana şöyle seslenir;

" Beri gel, daha beri, daha beri
  Bu yol vuruculuk nereye dek böyle?
  Bu hır-gür, bu kavga nereye dek?
  Sen bensin işte, ben senim işte
  Ne diye bu direnme böyle?
  Ne diye aydınlıktan kaçar aydınlık, ne diye?
  Topumuz bir tek olgun kişiyiz, bir tek
  Ne diye böyle şaşı olmuşuz, ne diye?
  Zengin yoksulu hor görür, ne diye?
  Sağ soluna yan bakar, ne diye?
  İkisi de senin elin, ikisi de
  Peki kutlu ne, kutsuz ne?

  .....

  Dünyada nice diller var, nice diller
  Ama hepsinde de anlam bir
  Sen kapları, testileri hele bir kır
  Sular nasıl bir yol tutar gider
  Hele birliğe ulaş, kavgayı, hır-gürü bırak
  Can nasıl koşar, bunu canlara iletir.”