SON DAKİKA
Recep ÖĞÜTÇÜ
Nafaka Konusu Gözden Geçirilmeli
01 Ağustos 2017, Salı
Aile konusunda en çok yazı yazan bir insanım. Toplum çürümeye de, yükselmeye de aileden başlar. Aile kurumu kutsiyetini, huzurunu, bütünlüğünü ve sağlamlığını kaybettiği anda toplum uçuruma doğru gider, millet millet olmaktan çıkar.

Aile kurumu, sadece insana mahsustur. Evlilik, nikah akdi sadece insan içindir. Diğer canlılarda sadece dayanışma vardır, birlikte otlamak, birlikte avlanmak vardır. Ama insan sosyal bir varlık olarak, bir aile kurumu içinde doğar, yetişir, eğitim alır ve çok zaman anne -babanın inandığına inanır. Dolayısıyla ailenin manen sağlıklı ve sağlam olması, çocukların da ruhsal yönden sağlıklı ve sağlam karakterli olmasını sağlar. Anne- babanın, karı- kocanın eğitim seviyesi, çocukların da eğitimine yansır. Özellikle insanların ruh sağlığı aile huzuruyla çok ilgilidir. Ruh sağlığı bozuk insanlar genellikle huzursuz ailelerden çıkar.

Son yıllarda her şey iyiye giderken ailenin huzuru, sağlığı, sağlamlığı geriye gitti, boşanmalar ve kadın cinayetleri giderek arttı. Ailede şiddetin artmasıyla erkeklerin evden uzaklaştırılması gündeme geldi, boşanmalar da nafaka davalarının artmasına yol açtı.

Şahsen benim en çok kafa yorduğum iki konu; erkeğin evden uzaklaştırma cezası alması ve ömür boyu süren nafaka konusu. Kanunlarımız daha çok kadını korumaya almıştır. Çünkü kadın fiziksel olarak daha zayıftır ve korunmaya muhtaçtır. Ama bir tarafı koruyalım derken, bir tarafa zulmetmek doğru değildir. Evden uzaklaştırmada ve nafaka davalarında çok zaman kantarın topuzu kaçmaktadır. Maalesef evden uzaklaştırma cezasında olsun, nafaka davalarında olsun erkekler mağduriyet yaşamaktadır. Her iki konuda da zulme varan uygulamalar vardır.

Şiddete maruz kaldığını, tehdit edildiğini iddia eden ve polise başvuran bir kadın, ertesi gün erkeğini sokağa attırabilmekte, uzaklaştırma cezası alan ve sokakta kalan erkek çok zaman ruhsal bunalıma girmekte, kadınını öldürecek kadar canileşmektedir. Son yıllarda bu tür haberleri daha sık duymaktayız. Bu tür cezalar tekrar gözden geçirilmeli, gerekirse şiddet gören kadın koruma altına alınmalı, sığınma evlerinde tutulmalıdır. Erkeği sokağa atmak çözüm değildir, aksine ailenin yıkılışını, dağılışını hızlandırmaktadır.

İkinci olarak, nafaka konusu özellikle erkekler için zulme varan bir uygulamadır. Kanunlarımıza göre boşanan kadın, evlenmediği ve işe girmediği müddetçe ömür boyu nafaka almaktadır. Bu uygulama erkekler için zulümdür. Erkek sigorta kurumu değildir. Aileden sorumlu Sosyal Politikalar Bakanımız nihayet bu gerçeği gördü ve "bir erkeğin bir kadına ömür boyu nafaka vermesi hakkaniyetli ve insaflı bir uygulama değildir” dedi.

Evet, eşler boşanırken kırk kere düşünmeli, caydırıcı nafaka cezaları olmalı ve kadınlar kolayca sokağa bırakılmamalı. Ama bu nafaka bir maaş gibi ömür boyu sürmemelidir, bunun bir sınırı, süresi olmalıdır. Dinimiz boşanmış kadınlar için nafakayı iddet müddeti içerisinde üç ayla sınırlı tutmuştur. Kocası ölen kadının iddeti dört ay on gündür. Boşanan veya kocası ölen bir kadın iddetini beklemek zorundadır ve bu sürede evlenmesi yasaktır, bu arada boşanan kadının nafakası, barınması, iaşesi, himayesi boşayan erkeğe aittir. Çocukların nafakası eli iş tutuncaya kadar babaya aittir.

Sonuç olarak, nafaka konusu ve evden uzaklaştırma cezası tekrar ele alınmalı, nafaka zulmü altında inleyen ve uzaklaştırma cezası alarak sokaklarda kalan binlerce erkek kurtarılmalıdır. Nafaka ve uzaklaştırma, boşanmayı engelleyen ve kadını koruyan bir uygulama değil, aksine nefreti artıran ve cinayetlere yol açan bir yaptırımdır. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız Sayın Fatma Betül Sayan, bu konuşmasının arkasında durmalı ve yeni bir kanun teklifi hazırlatmalıdır.