SON DAKİKA
Recep ÖĞÜTÇÜ
Gücümüzü Zayıflatan Üç Soru
12 Mart 2018, Pazartesi
Sayın Başbakan birçok konuşmasında "AK Parti sorunları torunlara bırakan-havale eden bir parti değildir” der. Elhak doğru. Bugüne kadar el atılmamış birçok soruna el atıldı ve çözüldü, çok şükür torunlara kalmadı. Bu meyanda asker kışlasına çekildi, okullarında ve işyerlerinde başını örtmek isteyen kızlarımızın bu dini sorunları çözüldü, Türkiye’de eğitimin ve iş hayatının önündeki birçok engeller kaldırıldı.

Öne çıkan üç-dört sorun var ki gücümüzü zayıflatmaya, elimizi yakmaya devam ediyor: Bunları, kutuplaşma- tefrika, yani birlik ve bütünlük sorunu, israf ve yolsuzluk sorunu, faiz ve enflasyon sorunu diye sayabiliriz.

Evet, bugünlerde birlik ve bütünlüğe daha çok ihtiyacımız var. Partiler arası ittifakın amacı da budur. Özellikle Ana Muhalefet kanadı, bu ayrışma-bölünme-kutuplaşma suçunu hep iktidar üzerine atıyor, "biz konuşacağız iktidar konuşmayacak” diyor. Bizim anladığımız Muhalefet eksikleri gösterir, yanlışlara vurgu yapar, yeni projeler üretir, iktidara gelmek için millete vaatlerde bulunur. Bizim CHP ise, hep belden aşağı vurur, iftira atar, buna karşılık iktidar cephesinden cevap verilmemesini, sessiz kalınmasını ister. Elbette böyle bir muhalefete sessiz kalmak mümkün değildir. İktidar, münasip dille kendisini savunacaktır. Buradaki ince çizgi; oy veren geniş halk kitlelerini üzücü, dışlayıcı ifadelerden, söylemlerden uzak durmak, bir avuç parti yöneticisiyle bunlara oy verenleri ayrı tutmaktır.

Rahmetli Erbakan Hocamız, "Partimize oy verenler Milli Görüşçü, diğerleri de adaydır” derdi. İnanıyorum ki bu milletin kahir ekseriyetinin Ak Partiye ve onun liderine sempatisi vardır. Bir avuç ana muhalefet yöneticisinin hezeyanlarına cevap verirken, bu partiye mensup insanlar kırılmamalı, bunları da kazanmanın yolu aranmalıdır. Bunun için de devlet kadroları doldurulurken liyakat öne çıkmalı, işinin ehli olanlar görevlerine, müdürlüklerine, idareciliklerine devam etmelidir. Ak Partiye oy verip vermedikleri çok öne alınmamalıdır.

Evet, hizmette ayrım yoktur. Bu memlekette alevi olsun, sünni olsun, bütün etnik gruplar, bütün partilere mensup insanlar eşit hizmet almakta, aynı teşviklerden faydalanmaktadır. Çalışan herkesin önü açıktır. 2000’li yılların başlarından itibaren yapılan KKPS sınavları dolayısıyla sınavı kazanan her genç öğretmen ve memur olabilmektedir. Yargıçlık gibi belli görevlerde ve emniyet gibi belli kurumlarda mülakatlar, sağlık seçimleri ve baraj sınavları vardır. Elbette her test sınavını kazanan yargıç veya emniyet mensubu olamaz. Biliyoruz ki AK Parti belli bir ideolojik çizgisi olsa da bir kitle partisidir. Bu partiyle bu toplumda yüzde elliden fazla insanın gönül bağı vardır. Dolayısıyla bu partinin dar siyasi hesaplar peşinde koşması, dar particilik kalıbına sıkışması doğru değildir. Dolayısıyla söylemler biraz yumuşatılmalı, kamu kadroları doldurulurken liyakata ağırlık verilmeli, küçük siyasi hesaplarla iyi idareciler görevden alınmamalıdır.

İkinci olarak, israfın önüne geçilmelidir. Yatırımlarda ehem ve mühim sırası iyi yapılmalı, lüks ve gereksiz yatırımlardan sakınılmalı, devlet kurumlarında araba saltanatına son verilmelidir. Mesela, şehirlerde dönüşüm ve değişim adına nice binalar yıkılmakta, daha üç yıl önce yapılmış üç- beş katlı modern evlerin bugün yıkım kararı alınmaktadır. Evet, metropol şehirlerde ve deprem riski olan bölgelerde dönüşüme gidilmeli, sağlam yapılar yapılmalı, miadı dolmuş çürük evler yıkılmalıdır. Anadolu’nun bazı ilçe ve şehirlerinde gereksiz yıkımlar hem yeşili yok etmekte, hem de birçok hatıraları, mahalle kültürünü bitirmektedir. Evet, apartmanlaşmaya, dikey yapılaşmaya doğru hızla gidiyoruz. Geniş bahçeli, avlulu, ağaçlı, asmalı evler yok olmaktadır. Buna paralel olarak o kadim komşuluk ilişkilerimiz, sohbetlerimiz, selamlaşmamız, gidip gelmelerimiz, dayanış ve yardımlaşma kültürümüz kaybolmaktadır. Evet, israf kalemlerimiz başında "yık-yap” gelmektedir. Bunu daha çok belediyelerimiz yapmakta, gereksiz, verimsiz yatırımlara girerek borçlanmaktadır. Bir de yapılan hizmetlerin, yatırımların takibi, bakımı, yaşatılması şarttır. Burada da notumuz kırıktır. Bu milletin emanet parası çok iyi şekilde değerlendirilmeli, vebali çok iyi hesaplanmalıdır. Belediyelerin her yeni yapacağı yatırım, bina, park, geniş halk kitlelerine sorulmalı, anketler düzenlenmelidir.

Üçüncü olarak, faiz ve enflasyon sorunumuz yüz yıldır devam ediyor. Çok şükür yüzde altmışlardaki faiz ve enflasyon bugün yüzde onlarda seyrediyor. Ancak bir yatırımcı için bu oran da çok yüksek. Gönül ister ki faizler sıfırlansın, garz-ı hasen bankaları, mudarabe şirketleri kurulsun. Birisi para temin etsin, birisi çalışıp yatırım yapsın, sonuçta insanımız, ülkemiz kazansın. Onun için dinimiz faizi haram kılmıştır, faiz en büyük sömürü aracıdır. Bereketi alır, fakiri daha fakir, zengini daha zengin eder ve toplumsal barışı bozar. Yani faiz, ekonominin kanseridir, yüksek enflasyonun da sebebidir. Faizi aşağı çekmek için, önce dengeli bütçe yapmalı, bundan sapmamalı, ayağımızı yorgan göre uzatmalı, öz sermayesiz elin parasıyla iş yapmamalı, gereksiz, rantabl olmayan lüks yatırımlar yapılmamalı, içerideki üretim teşvik edilmelidir. Atalar demişler, "el atına binen tez iner”.

Sonuç olarak, AK Partinin bunca artılarını görmeyip belli eksiklere odaklanmak da nankörlük olur. Yüzyıllık sorunu birkaç yılda çözmek elbette mümkün değildir, hele bir de zihniyet sorunuysa bunu yok etmek daha zordur. Bankalarımız ve tüccarımız yüksek kara alışmışsa, köşe dönmeciler hala belli yerleri tutmuşsa, bu milletin çıkarı değil de şahsi çıkarlar düşünülüyorsa, siyasetçi "önce partim” diyorsa, işte orada sorun çözmek çok zordur. Ama çok yol aldığımıza inanıyorum.