SON DAKİKA
Yılmaz Altunsoy
DOKUZ CÜRÜM VE BİR ZİYARET…
21 Kasım 2018, Çarşamba
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın, tarihçi Kadir Mısıroğlu’na, geçtiğimiz hafta yaptığı hasta ziyareti memleketin gündemine oturdu. Aman efendim siz nasıl olurda böyle bir mücrimi ziyaret edersiniz, nasıl olurda vatana muzır bu adamı görmeye gidersiniz? Kıyametler koptu. Toplum neredeyse ikiye bölündü. Sosyal medyada en fazla bu ziyaret tartışıldı. Milli matbuatımızda bu hadise günlerdir gündemdeki yerini korumaya devam ediyor.

Birileri bu ziyarete kafayı takmış durumda, milletin vergileriyle maaş alan Diyanet reisimize, millet adına hakkını helal etmeyen mebuslarımızı mı ararsınız, bu durumu fırsata çevirerek fes üzerinden söylem geliştirenleri mi ararsınız, Trabzon şehrimizi külliyen Rum Pontus ahalisi ile dolu olduğunu söyleyenleri mi ararsınız? Daha neler neler…

Şimdi ben de Sayın Diyanet Reisimiz Erbaş’a seslenmek istiyorum. Siz nasıl olur da, meşihat dairesini temsilen, milli bünyemize bu kadar muzır, hayatı hata ve cürümlerden mürekkep bir şahsı ziyaret etme gafletinde bulunursunuz? Siz Mısıroğlu’nun nasıl bir mücrim olduğunu bilmez misiniz? Anlatalım o zaman.

Evet, Mısıroğlu pür mücrim bir şahıstır ve hayatı hatalarla meşbudur. Nedir cürümleri gelin birlikte bakalım ve milli hafızamızı tazeleyelim. Tazeleyelim ki, bir daha kimse böyle bir ziyaret yapmayı aklından bile geçirmesin! İşte Mısıroğlu’nun cürümlerinden bazıları…

Birinci Cürmü: Lozan’ı ilk defa tartışmaya açtı. Lozan’da yapılan hataları ve ihanetleri bir bir, belgeleriyle ortaya koydu. Musul’un, Lozan’da yapılan hatalar zinciri ile nasıl elimizden çıkarıldığını millete anlattı. Batı Trakya ve adaların hiç talep dahi edilmeksizin Yunan’a ve İtalyan’a hibe edildiğini, İkinci Dünya Savaşından sonra bize teklif edilen 12 Adaların zinhar kabul edilmediğini ifşa etti. Oysa Yıllardır resmi tedrisatta bu anlaşma kutsal ve tartışılmaz bir ahit olarak öğretilmişti bu millete. Milletin bildiklerini ters düz etti. Kral çıplak dedi. Büyük cürüm işledi…

İkinci Cürmü: Yunan’ın memleketimizde icra ettiği zulüm ve cinayetleri bir bir anlattı. Cumhuriyet döneminde ilk defa "Türk’ün Siyah Kitabı Yunan Mezalimi” isimli eseri kaleme aldı. Yunanın ne olduğunu bu milletin evlatlarına anlattı ve bununla milli hissiyatımızı diri tutmaya çalıştı. Oysa biz 1930’lardan sonra Yunan’ı dost edinmeyi milli bir siyaset haline getirmiştik. Bunun için zamanında büyük! Hariciye nazırımız Tevfik Rüştü Aras, adaların Yunanlılar tarafından silahlandırılabileceğini milletin kürsüsünden bile haykırmıştı. Bu dostluk uğruna, eski başvekilimizin eşi, kadim Türk düşmanı Venizelos’un koluna girivermişti. Yunan istediği için Ortodoksluğun önemli bir kilisesi olan ve fetihten sonra camiye tebdil edilen Ayasofya’yı müzeye bile çevirmiştik. Mısıroğlu çıktı, ayıdan post, Yunan’dan dost olmaz dedi. Milleti ikaz etti. Aklını başına devşirmesi için bir de eser kaleme aldı. Büyük cürüm işledi…

Üçüncü Cürmü: Ne güzel Rusya ile sarmaş dolaş, can ciğer kuzu sarması dostane ilişkiler içinde gidiyorduk. Mısıroğlu çıktı, Osmanlı’nın son zamanında devletimizin omurgasını kıranın Ruslar olduğunu söyledi. Yetmedi bir de "Moskof Mezalimi” isminde bir kitap kaleme aldı. Milletimizin kadim düşmanlarından birisini daha ifşa etti. Yıllardır, milli mücadele döneminde, aslında hiç olmamış olan Rus yardımı efsanesiyle Bolşevizm’e meftun bir kısım halkımızın, bu gaflet uykusundan uyanmasını sağladı. Büyük cürüm işledi…

Dördüncü Cürmü: Devletimizi kuran ve milletimizi medeni milletler seviyesine çıkarmak için feda-yı nefs eden! Cumhuriyet Halk Partisinin, tek parti döneminde halkımıza yaptığı eza ve işkenceleri ortaya döktü. Yetmezmiş gibi, "CHP’nin Günah Galerisi” isimli eseriyle bu işkence ve zulümlerin belgelerini de ortaya koydu. Millet ne güzel bir asra mukaddem bir zamandır, CHP’nin yaptığı iyilik ve güzellikler karşısında, bu partiye karşı medyun-u şükran idi. O, CHP dosyasını açarak milleti gaflet uykusundan uyandırdı, birilerinin ekmeğine mani oldu. Büyük cürüm işledi…

Beşinci Cürmü: İleri milletler seviyesine çıkabilmek için gerekli olan lisan ve harf inkılabımızın asıl amacının bu olmadığını, müdellel olarak "İslam Yazısına Dair” isimli eseri ile ortaya koydu. Lisan ve harf inkılabının asıl gayesinin milleti kendi medeniyet köklerinden uzaklaştırmak olduğuna dair İsmet Paşa’nın bile ikrar ettiği bir hakikati, tekrar gün yüzüne çıkardı. Oysa biz ne kadar da inanmıştık bu hikâyelere. Kaldırılanın İslam yazısı, yerine getirilenin ise yüzlerce yıldır bizleri bu topraklardan, Orta Asya’ya sürmek isteyen batılıların yazısı olduğunu ve ilerleme ile alfabenin uzaktan yakından bir alakası olmadığını hiç düşünememiştik. Bizi bu gaflet uykusundan uyandırmakla büyük cürüm işledi…

Altıncı Cürmü: İdealsiz bir milletin yaşayamayacağını her fırsatta haykırdı. Başta Misak-ı Milli hudutlarımızın dava edilmesi olmak üzere, Türklüğün Kızıl Elma’sının ne olduğunu, bu millete hatırlattı. Oysa biz milli mefkûre ve ideallerimizi unutmuştuk, daha dün Çanakkale’de dişe diş harp ettiğimiz uygar (!) batılıların milli bünyemize zerk ettiği narkoz ile mutlu bir şekilde idame-i hayat ediyorduk. O çıktı, "Yurtta sulh, cihanda sulh” sloganı için, Müslüman Türk milletinin ideallerini törpülemek ve hedeflerinden alıkoymak için, milli şuuraltımıza yerleştirilmiş bir zehirdir dedi. Milleti ikaz etti. Büyük cürüm işledi…

Yedinci Cürmü: Milletimizin ve dinimizin en büyük hasmının Siyonist Yahudiler olduğunu ilan etti. Yahudiliğin ne olduğunu, Siyonizm’in hedefinde bulunan ülkenin neresi olduğunu bu millete anlattı. Yetmezmiş gibi hem sohbetlerinde bu meseleyi deruni bir şekilde işledi, hem de "Filistin Dramının Düşündürdükleri” isimli bir de eser kaleme aldı. Memleketteki Siyonist ve Sabetayist zümrenin ve yerli Yahudi severlerin bam teline bastı. Oysa onun üzerine vazife miydi bu meselelere kafa yormak, eser neşretmek? Gününü gün edip, keyfine bakmadı, arı kovanına çomak soktu, büyük cürüm işledi…

Sekizinci Cürmü: Memleketteki muhafazakâr ya da gayrı muhafazakâr, her kesimden insanın bir dönem yücelttiği, kendisi ile aynı fotoğraf karesine girmek için üstün çaba sarf ettiği, sözlerine ilahi bir ferman gibi itibar ettiği Feto’nun ne olduğunu, taa 1995’lerde kürsülerden ve televizyonlardan haykırdı. Devleti ve milleti, milli bünyemize, dini hayatımıza ve düşünce dünyamıza muzır olan bu oluşum için ikaz etti. Büyük bir hata etti. O ki, kendi çapında bir tarihçiydi. Böylesine büyük bir oyunu deşifre etmek ve milleti ikaz etmek ona düşmezdi. Kendisine yapılan tehditvari "eğ başını, gör işini. Bu işlere karışma” türünden telkinlere aldırış etmedi. Kendi nefsini tehlikeye attı. Milletini tehlikeden halas eylemek için, büyük bir şecaat misali ortaya koymak suretiyle, bu hakikatleri bangır bangır bağırarak, kürsüleri yumruklayarak haykırdı. Neme lazım demedi, yaklaşan mühlik vaziyeti ortaya koydu. Böyle yaparak büyük bir hata etti…

Dokuzuncu Cürmü: Milletin kültür hayatını, inanç sistemini, medeniyet algısını milli ve dini cihetten takviye etmek için altmıştan fazla kitap yazdı. Her hafta cumartesileri saatlerce kürsüden hakikatleri anlattı. Millet hafta sonları Parislere, Londralara kahvaltı yapmaya giderken, gününü gün edip, şahsi tatmin duygularının peşinde koşarken, o ilimle meşgul oldu. Yetmedi bildiklerini, öğrendiklerini milleti ile paylaştı. Hasta yatağında iken bile, kendisinden bir kaç kelime duymak için memleketin en ücra köşelerinden gelenleri geri çevirmedi. İstirahatine bakmak yerine, mücadeleyi tercih etti, hamiyet ve şecaat timsali oldu. Büyük bir cinayet işledi…

Diğer cürümlerini saymaya henüz zaman müsait olmadığından, burada kesmek mecburiyetinde kaldım.

Ey Kadir Mısıroğlu! Sen ki garip bir âdem oğlusun. Sana mı kaldı ümmeti kayırmak? Sana mı düştü milleti derin gaflet uykusundan uyandırmak. Sana mı düştü gayrı resmi tarihimizi deşifre etmek. Senin işin miydi Siyonist’i, Moskofu, Yunan’ı bu millete anlatmak? Demek bunları yapmakla büyük bir hata ve cürüm işledin. Şimdi de çek cezanı…

Ey Diyanet Reisi! Böylesine milli bünyemize muzır ve pür mücrim bir adamı ziyaret etmek ne büyük bir cinayetmiş gördün mü şimdi? Salla başını, al maaşını. Ne işin var Mısıroğlu ile. İlla İstanbul’a gidip, ziyaret yapacağım diyorsan hahamı ziyaret et, patrik ile görüş. İnan bu kadar ithama maruz kalmazsın. Demek tercihini Mısıroğlu’ndan yana kullandın, çek o zaman suçunun cezasını…