SON DAKİKA
Recep ÖĞÜTÇÜ
Basiret Ve Feraset
21 Mart 2019, Perşembe
Basiret ve feraset, insanın manevi yönünü ifade eden ve mümine has iki kavramdır. Türkçemizde kalp gözü, sezgi gücü, ruhumuza açılan kapı, Rabbimizin kudretinin delilleri gibi anlamlara gelir.

Bazı insanların basireti açıktır, baş gözünden ziyade kalp gözüyle de görür, yanlışı- doğruyu ayırt eden yüksek bir anlayışa sahiptir, hakikate karşı daha duyarlıdır, alıcı ve verici antenleri daha güçlüdür. Bazı insanların da baş gözü açıktır ama manen kördür, basireti bağlıdır, Ebu Cehil’in Peygamberimizi göremediği gibi önündeki hakikati göremez, cahildir, bilmez, ama bilmediğini de bilmez. Biz bu gibi insanlara katı kalpli, taş yürekli, basireti bağlı deriz.

Bir de feraset var ki, bu da mü’mine has bir özelliktir. Sezgi, iç dürtü anlamına gelir. O kalbe doğan bir ışıktır, bir ilhamdır. Efendimiz (sav), "Mü’minin ferasetinden korkun, çünkü o Allah’ın nuruyla bakar” buyurur. "Bir mü’min bir delikten iki defa ısırılmaz” buyururken Efendimiz, mü’minin ferasetine işaret etmiştir. Mü’min bir defa aldanabilir ama asla aldatmaz. Şu var ki devamlı aldanan mü’minin ferasetinde sorun var demektir, bunun adı hamakattir, aptallıktır, gaflettir.

Evet, bu günlerde basirete ve ferasete daha çok ihtiyacımız var. Basiret ve feraset antenlerimiz daha açık ve güçlü olmalı. Her kafadan bir sesin çıktığı, kirli ilişkilerin olduğu, gizli ortaklıkların ve pazarlıkların yapıldığı şu günlerde hakkı, hakikati ferasetimizle, basiretimizle ayırt edebilmeliyiz. Bir oyun hesabı yapılmaktadır. Yanlış ata binerek o bir oyumuzla Allah muhafaza etsin düşmanın ekmeğine yağ sürebiliriz. Sonradan duyacağımız pişmanlığın faydası olmaz.

Binlerce kilometre uzakta ta Yeni Zelenda’da En- Nur camiinde elli Müslüman’ı katleden bir terörist, manifestosunda Türkiye’den ve Sayın Erdoğan’dan bahsediyor. O cani, Sayın Erdoğan’ın Türk Milleti ve İslam Ümmeti için ne ifade ettiğini biliyor da, bizim içimizdekiler bilmiyor ne yazık ki. İşte burada feraset ve basiret problemimiz var demektir. Ön yargılarımızı aşamıyoruz, gözlerimizdeki perdeyi açamıyoruz.

Evet, gün parti ve pırtı dönemi değildir. Gün dik durma, güçlü olma, ayık olma günüdür. Birileri kuyumuzu kazarken, o kuyuyu görme ve tedbir alma günüdür. Netameli bir coğrafyada yaşıyoruz. Bizler hep cephede kazanmış, masada kaybetmiş bir milletiz. Bu sefer de elde ettiğimiz gücü sandıkta kaybetmeyelim. Sen- ben kavgasıyla, bir inat uğruna paramparça olmayalım.

Dışarıdan kaynaklı ekonomik sıkıntıları öne sürerek birilerini cezalandırmaya kalktığımızda kendi ayağımıza kurşun sıkıyoruz demektir. Geldiğimiz nokta küçümsenecek, yok sayılacak nokta değildir. Bu ülke on yedi senede büyük mesafe aldı. Eğitimde, ekonomide, yargıda, dış politikada aksayan yönler olmuşsa da, sağlıkta, altyapıda, ulaşımda, iletişimde ileri ülkeleri yakaladık. Etrafımızın ateş çemberiyle sarıldığı, beka korkusu yaşadığımız şu günlerde siyasi birlik yapamazsak, dış dünyaya güçlü bir mesaj veremezsek, yakın bir zamanda etrafımızdaki ateş içeriye sıçrayacak, bitmek üzere olan terör tekrar hortlayacak, moral kazanacak ve üstümüze gelecek. Sandık başına giderken bu gerçekleri unutmayalım ve bu oyunu bozalım. Unutmayalım ki köprüden geçerken, dereden geçerken at değiştirilmez. Şunu da unutmayalım, ABD yirmi bin tır silahı Suriye topraklarına gömmek için getirmedi, orada bir devletin temelleri atılıyor. Bu oyunu ancak sen bir "oy”unla (!) bozabilirsin.