SON DAKİKA
Recep ÖĞÜTÇÜ
Hocalar Saygın Olmalı
26 Mart 2019, Salı
Yüzde doksandan fazlası Müslüman olan bir ülkede ezandan rahatsız olan bir zümre var maalesef. Peygamberimiz döneminde ıslık çalarak ve gürültü yaparak Kur’an sesini bastırmaya çalışan müşrikler gibi, bugün de ezan sesini düdük çalarak, gürültü çıkararak bastırmaya çalışan bir gruba şahit olduk. Biliyoruz ki, Hak- Batıl mücadelesi dün de vardı, bugün de var, yarın da olacak. Hiçbir zaman Hak rahat olmayacak, Hak karşısında batıl da rahat durmayacak, Hakkın varlığından rahatsız olmaya devam edecek. Ebu Bekir gibi "O söylediyse doğrudur” diyen Sıddıklar da olacak, Ebu Cehil gibi körü körüne inkar eden ve hakikatin ışığından rahatsız olan yarasa ruhlu inatçı kafirler de bulunacak.

Evet, ezandan rahatsız olan bir zümre var. Pekiyi, o ezanları okuyan ve görevi gereği günde beş vakit mü’minleri namaza çağıran ve onlara namaz kıldıran hocalarımız, imamlarımız sorumluluğunun şuurunda mı? Hocalarımız ne kadar samimi ve ne kadar fedakarlık yapıyor ve hizmet aşkı taşıyor? Şahsen kendim de emekli bir hoca olarak bir özeleştiri yapmak istiyorum.

İmam önder demektir. Geçmişte devlet başkanına da imam demiş milletimiz. Fkıhta, hadiste, tefsirde, kelamda derin bilgi sahiplerine, müctehitlere, mezhep kurucularına ve fetva verenlere de imam diyoruz. İmam-ı A’zam, İmam-ı Gazali gibi. Günümüzde yaygın kullanımıyla camide namaz kıldırana imam veya hoca diyoruz. "Sayın, efendi ve muhterem” gibi anlamlarda kullanılan Hoca veya Hace Farsça kökenli bir sıfattır.

Evet, toplumun mimarlarıdır, sayılan önderleridir hocalar veya imamlar. Peygamberimiz (sav), "Alimler peygamberlerin varisleridir” buyurmuştur. Aynı zamanda alimlik rütbesi taşıyan imamlar, tebliğ eden, dini öğreten ve yayan olmaları yönüyle Peygamberlerin makamını temsil ediyorlar. Sadece vahiy almıyorlar. Bir toplumun bozulması da, yücelmesi de hocalara bağlıdır. Hocalar, toplum içinde güven kaybetmeye başlayınca, o toplumda ahlaki yozlaşma kaçınılmazdır. Bugün camilerimiz boşsa, bu suçun bir kısmı da hocalarımızındır. Cemaati dağıtan da, toplayan da hocadır. Bir oy almak için gönül kazanmaya çalışan bir siyasetçi gibi, hocalar da camiye bir cemaat kazanmak için çalışmalı, kapı kapı gezmeli, gönüllere girmelidir. Bunun için de başta saygın ve güvenilir olmalıdır. Çünkü ehliyetsiz bir mimara-mühendise kimse evini, binasını yaptırmaz. Toplumun düzelmesini istiyorsak hocalardan başlamalıyız. Önce ilmiyle amil, dini yaşayan ve yaşatan, ihlaslı ve müttekı hocalar yetiştirmeliyiz.

Hocalar, bugün 657 sayılı devlet memurları kanununa tabi devlet memurlarıdır. Bugün yüz elli binden fazla Diyanet personeli devletten maaş almaktadır. Devletimiz, bu kadar sayıda din görevlisine, bu millete dinini öğretsin, bu milletin ahlakını ve maneviyatını yüceltsin, bu milletin camilerini açık tutsun ve ezanlarını okusun, cenazelerini kaldırsın diye maaş vermektedir. Özellikle Ak Parti hükümetleri döneminde din görevlilerinin maaşı daha da iyileştirilmiş, din hizmetleri tazminatı ilave edilmiş, yaz mevsiminde çocuk okutmaları karşılığında ayrıca ücret tahsis edilmiştir. Sonuç olarak, hocalarımızın ekonomik durumları diğer memurlardan aşağıda değildir. Maalesef istisnalar dışında, hocalarımızın birçoğunda o eski ağırlığı, saygınlığı, dava şuurunu, hizmet aşkını, sorumluluk duygusunu ve ihlası göremiyoruz. Burada görevinin ehli, cemaati tarafından çok sevilen, boş vakti olmayan, her gün kendisini yenileyen, bir yandan mahalle çocuklarını okutan, bir taraftan vakıf ve dernek faaliyetleri yürüten, toplumun yardımına koşan, mücahit ruhlu, eli öpülesi saygın hocalarımızı tenzih ederim, Onlar olmasa bu millet çoktan tarih sahnesinden silinmişti. Bugün o iyiler ve abide şahsiyetler sayesinde ayaktayız.

Evet, Diyanet İşleri Başkanlığımız yeni bir yapılanmaya gitmelidir. Hizmet içi eğitimler artırılmalı, hocalarımızın ehliyet noktasındaki zafiyetleri giderilmelidir. İnsanlar camiye gelmezse, hocalar vazifelerinin gereği olarak onların ayağın gitmeli, evlerine misafir olmalı, ellerine kitaplar alarak kahvehaneleri dolaşmalılar. Hele hele hastaneleri hiç boş bırakmamalı, bol bol hasta ziyaretleri yapmalı, hastalara moral vermeli. Ayrıca Sağlık Bakanlığımız yüzlerce hoca istihdam etmeli, bu hocalar özellikle yoğun bakımda- zekaret halindeki hastaların başında telkinde bulunmalı, kelime-i şehadet getirmeli, Kur’an okumalı, imanla ölmelerine yardımcı olmalıdırlar. Bu tür uygulama sünnettir. Maalesef yoğun bakımlarda telkin duymadan, duvara bakarak, elleri ayakları bağlı olarak can veren hastaları görüyoruz.

Evet, hocalarımız sadece namaz kıldırma memuru değildirler. Mahallesinin veya köyünün her türlü manevi-dini ihtiyacını karşılamak zorundadırlar. Hocalar bir toplum için o kadar önemli ki, daha çocuk doğunca kulağına ezan okuyan, insanlar ölürken baş ucunda telkinde bulunan, töreninde- şöleninde Kur’an okuyan, öldükten sonra da yıkayıp namazını kılan ve kabrinde Kur’an okuyan onlardır. Mahallenin camiinde günde beş vakit ezan okuyarak müminleri namaza davet eden ve gelenlere namaz kıldıran ve onlara dini öğütler veren yine hocalardır. Hoca, Müslüman bir topluma ekmek -su kadar elzemdir. Çocuk doğunca sağ kulağına okunan ezanın namazı, ölünce kıldığımız cenaze namazıdır. Yani mü’minin hayatı iki ezan arasıdır.

Bir toplumun imar ve inşasında hocaların önemine binaen Cenabı Hak da, bir çeşit din alimi olan hocaları korumaya almış, savaşlarda şehit olup yerleri boş kalmasın, topum rehbersiz kalmasın diye hocaların geride bırakılmasını ve ilimde derinleşen insanların toplumda hep bulunmasını istemiş ve şöyle buyurmuştur: " Mü’minlerin topyekun savaşa katılmaları uygun değildir. Onların her bir fırkasından bir zümre, dini ilimlerde derinleşmek ve kabilelerini savaştan sonra döndüğünde uyarmak için bulunmalı değil mi? Umulur ki onlar sakınırlar, kaçınırlar.” (Tevbe:122)

Evet, hocalar günün büyük kısmını cami ve çevresinde geçirmelidir. Cemaatten sonra camiye gelen, cemaatle birlikte camiyi terk eden, haftalık veya yıllık izinlerim var diye sık sık camiye de gelmeyen hocaları görüyoruz. Fetvaya göre hocalar namaz kıldırma karşılığında maaş almazlar. Hocalar, namaz kıldırma karşılığında değil, camiyi temiz tutma , caminin güvenliğini sağlama karşılığında maaş aldıklarını düşünmeliler. Namaz kılma ve kıldırma, cenazeleri kaldırma, mahallede isteyenlere Kur’an öğretme, dini tebliğ etme, küsleri barıştırma, aile arasını düzeltme, cemaatin düğününde ve özel günlerinde dua etme ibadettir, karşılığı da öbür alemde alınacaktır. Dolayısıyla Hocalar, müftü ve amir korkusuyla değil, Allah’a hesap verme korkusuyla, cennet ve cemal ümidiyle ve vicdanlarının sesiyle vazifelerini yapmalılar.

Evet, hocalarımız ehliyet noktasında da çok zayıftırlar. Kur’an’ın dili olan Arapçayı birçoğu bilmemektedir. Okulların, yani imam-hatip liselerinin ve ilahiyat fakültelerinin verdiği eğitim de yetersizdir. Hocalar, bol okumalı, kendilerini yetiştirmeli, yenilemeli ve bu arada Diyanet de sık sık hizmet içi eğitim kurslarına çağırarak eksiklerini tamamlamalı. Sigara gibi kötü alışkanlığı olan hocalar göreve atanmamalıdır. Hocalar toplum içinde örnek insan olmalı, ahlaklarıyla, davranışlarıyla dini en güzel şekilde temsil etmeliler. Peygamber makamında oturduklarının şuurunda olmalılar.

Hocayı saygın kılan üç özellik vardır: Güzel konuşma, güzel ses ve güzel ahlak. Bu üç özellik her hocada olmalı, tayin edilecek hocalarda bu üç vasıf aranmalıdır.

Görevinin bilincinde olan, dinin öğrenilmesi ve yaşanması için hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan, yaptığı görevin cihat olduğunun şuurunda, maaşının son kuruşuna kadar helal olması için çalışan, her gününü okumakla, okutmakla ve tebliğle geçiren imam kardeşlerimize selam olsun.