SON DAKİKA
Yılmaz Altunsoy
Peder ne der, Kader ne der...
23 Haziran 2016, Perşembe
Kader-i İlahi konuştuğu zaman, cüz-i irade susar, aciz kalır. Kader, tabiri caiz ise otoban gibidir. İnsanların iradesinin, isteğinin yolu eğer bu otobana düşerse, o zaman netice alınabilir. Aksi takdirde her çaba, her gayret beyhudedir. Beşeri imkân ve şartlar nazar-ı dikkate alınarak yapılacak her türlü tahlil, analiz, yorum, beklenti ve keşifler, manasız lakırdıdan başka bir anlam ifade etmez.
"Bizler geleceği bilemeyiz, nazarımız levh-i mahfuz-u azama yetişmez. O zaman nereden bileceğiz kaderin hangi istikamette olduğunu” derseniz, sadece ve sadece hak ve hakikatten yana tavır alalım ve cadde-i kübra olan ana yoldan asla ayrılmayalım derim.
Görünen ile asıl arasındaki azim fark bizi çoğu kez yanıltabilir, yanlış kanaatlerin meydana gelmesine sebebiyet verebilir. Şehrimizin ve gönlümüzün sultanı olan Mevlana Celaleddin-i Rumi Hazretlerinden bir örnek vermek isterim. Mevlana Hazretleri henüz çok küçük, çocuk yaştadır. Babası ile birlikte seyahat ederken, yolları Molla Cami ile kesişir. Babası Sultan Veled Molla Cami ile sohbet ederken, küçük Celaleddin biraz yaramazlık yapar. Babası Mevlana için” bu çocuk da adam olmayacak” der. Kalp gözü açık olan ve manevi açıdan envar ve esrara vakıf olan Molla Cami kendi kendine "Peder ne der, kader ne der” diyerek, kaderin hükmünü vermesi halinde, önüne geçilmesinin imkan dışı olduğunu anlatır. Bu kıssayı Fatih Sultan Mehmet ile babası 2. Murat ve Akşemsettin ile alakalı olarak da anlatanlar olmuştur. Ama işin özü budur.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan için "muhtar bile olamaz” diyenler, onun muhtar bile olamaması için her türlü beşeri şartları hazırladıkları için öyle demişlerdi, ama tüm çalışmaları boşa gitti. Allah O’ na Cumhurbaşkanlığı makamını nasip etti, çünkü kaderin seyri bu yönde idi. O da tüm inananların ve mazlum milletlerin umudu haline geldi. 
Her şerde bir hayır vardır. Eskiler bunu " ne biliyorsun ki nimet bildiğin nikmet, nikmet bildiğin nimet olmasın” diyerek ne güzel de dile getirmişler. 
Dünyada Arakan’dan Suriye’ ye, Yemen’ den Mısır’ a kadar zulüm altında olan Müslümanlara, İslam dünyasının içinde bulunduğu geri kalmışlığa bakıp, yeis içine düşmemeliyiz. Bu dünya bir meydan-ı imtihan olduğu için, İslam Dünyası da büyük bir imtihan veriyor. Bu çöküşün çıkışı da başladı inşallah, işaretleri görülüyor.
Müslümanların en fazla baskı altında olduğu dönemlerde, Pakistan Milli Eğitim Bakanı Ali Ekberşah Türkiye’ ye gelir ve Bediüzzaman’ ı ziyaret eder. Üstadın çilekeş hayatını ve yaşadığı sıkıntıları gören Bakan; "Üstadım Pakistan’ a geliniz, orada rahat edersiniz” deyince Bediüzzaman; "İslam dünyasının merkezinin Türkiye olduğunu, Mekke’ de bile olsa buraya gelmesinin gerektiğini” ifade eder ve daveti reddeder.
Yunan Anadolu’nun ortasına kadar gelmiş, top gülleleri Ankara’ dan duyuluyor. Alem-i İslam’ ın merkezi çökmüş, ana taşıyıcı sistem yıkılmış. Türkler ve İslam dünyası tarihinin en zor şartlarını yaşıyor. Türkiye dışında sömürge olmayan tek bir İslam ülkesi kalmamış. Böyle bir ortamda, Şeyh Sunusi isimli bir Yemenli Kral şunu söylüyor; " İslam Dünyası Türkler ile tekrar ayağa kalkacaktır”. Vaadi ilahi ve kaderin seyri bu yönde olduğunu anlayan, idrak eden ve bu tarihi ana şahitlik eden şanslı Müslümanlardan olmamızı Allah’ tan niyaz ediyorum.