SON DAKİKA
Yılmaz Altunsoy
Abdülhamid Filmindeki Fahiş Hatalar
28 Şubat 2017, Salı
Uzun zamandır bekliyordum Ulu Hakan’ın hayatının film yapılmasını. Muhteşem Yüzyıl filmindeki hayal kırıklığını bizlere yaşatmayacak kalite ve kalibrede bir filmi mutlaka Osmanlı ruhunu özümsemiş bir yapımcı ve senaristin hayata geçirmesinin elzem olduğunu düşünüyor ve yakın çevreme de "bizimkiler acele etse de, karşı cenah yapmadan Abdülhamid Han’ ın hayatını film yapsalar” diye hep söylüyordum. Nihayet TRT 1 de filmin fragmanını görünce çok mutlu oldum.
Filmin ilk bölümü yayınlandı, genel manada görsel efektleri, verilen mesajları ve dönemin ruhunu yansıtması bakımından başarılı buldum. Ancak şeytan ayrıntıda gizlidir derler ya, filmi izlerken ve sonrasında kafama takılan ve içime sindiremediğim sahneler oldu. Filmin henüz başında olduğumuz için de, bir eleştiri kaleme almanın, belki yeni bölümler için düzeltici fonksiyonu olur diye başladım yazmaya.
Öncelikle Ulu Hakan’ ı bir batılı gibi gösterme kaygısının izleri, filmin hemen her sahnesinde kendini hissettiriyor. Oysa buna ihtiyacımız yok, biz batı medeniyetinin her daim karşısında yer almış kadim Osmanlı ve İslam Medeniyetine ait bir milletiz. Osmanlı hanedanı da bazı istisnalar hariç olmak üzere bu medeniyete mensubiyetin mümessilliğini yüzlerce yıl bihakkın yapmış bir hanedandır.
Filmde tarihi gerçeklerle bağdaşmayan hususlara gelince;
1. Öncelikle filmin başlangıcının, 1896 olmasını anlayamadım. Sultan Abdülhamid Han’ ı anlayabilmek için filmi mutlaka Sultan Abdülaziz’ in önce hal edilip sonra da şehit edilişinden ve daha sonra da 5. Murat döneminden başlatmak daha yerinde olurdu. Çünkü, 1. Meşrutiyet ve 93 Harbi gibi tarihi vak’alar, geleceği okuma ve Abdülhamid dönemini anlama adına çok mühim hadiselerdir.
2. Sultan Abdülhamid Han’ a filmde kravat taktırmışlar. El insaf be kardeşim. Hangi Osmanlı padişahı kravat takmış ki, Sultan Abdülhamid gibi bir ululazm padişah kravat takacak. Padişahın kravatlı bir fotoğrafı var da biz mi görmedik. Bazı frenkmeşrep şehzadelerde kravat görüldüğü vakidir ama bir Osmanlı padişahında asla…
3. Sultan, adeta bir Avrupalı gibi sabah kahvaltısında ailesi ile birlikte kahvaltı yapıyor, hem de masada. Hiçbir Osmanlı padişahı bırakın masa da yemek yemeyi, eşleri dahil hiç kimse ile birlikte yemek yemezdi. Fatih Sultan Mehmet Han’ dan sonra (Fatih’ in Kanunnamesinde var) Osmanlı padişahları yemeklerini yalnız yerlerdi evet yanlış duymadınız tek başlarına yerlerdi. Yemekleri Kuşhane isimli mutfakta pişirilir, aşçı başı tarafından ağzı balmumu ile mühürlenir ve bakır sini içerisinde padişaha arz edilir, padişah yerde bağdaş kurarak (Padişah lüzum görürse çeşnicibaşına yemekten tattırır) tek başına yemeğini afiyetle yerdi. O’ nu yemek yerken kimse göremezdi.. Bu geleneğin onlarca hikmeti vardır, bu yazının konusu olmadığından yazılmadı.
4. Ulu Hakan’ ın sabah kahvaltısına geç gelen ve babasına muhalif fikirleri olan Meşveret Gazetesi’ ni savunan şehzade Abdülkadir tiplemesi ise tam bir facia. Padişah ailesi ile yemek yemez, masada yemek hiç yemez, oğlunu sofrada beklemez, oğlu değil babası bile olsa muhalif fikirlerini ifşa edemez, hiçbir Osmanlı şehzadesi ne kadar frenkmeşrep de olsa asla babasına aykırı fikirler peşinde koşamaz….
5. Padişah, yabancı sefirleri masada oturarak karşılamaz ama ayağa da kalkmaz. Sanki tesadüfen ayakta imiş de bir şeylerle meşgul oluyormuş gibi yapar ve misafirini o şekilde karşılar. Filmde ise padişah misafirini oturduğu yerde karşılıyor. Oturmak saygısızlıktır, ayağa kalmak ise Hilafetin haşmeti ile bağdaşmaz, o yüzden zaten ayaktaymış gibi yapar ve misafirini karşılar.
6. Bir şehzade, hele hele Sultan Abdülhamid han gibi bir padişahın oğlu olan bir şehzade asla frenk şapkasını takmaz, takamaz. Tebdil-i kıyafet ve tanınmamak için bile olsa şapka takmaz. Osmanlı’ da 480 çeşit serpuş vardır, tanınmamak için takacaksa halka ve avama ait bir serpuşu takar ve yine tanınmaz. Bir şehzadeye şapka giydirdiler ya ne diyeyim artık… eğer buna müdahale dilmezse Allah korusun filmin ilerleyen sahnelerinde şortlu şehzadeleri de görebiliriz….
7. Bir şehzade babası ile aynı sofrada oturamayacağı gibi babasına "Baba” diye de hitap edemez. Babasına, "Hünkarım”, anasına da "Validem” diye hitap eder. Bu hitap şekli ve diğer adab-ı muaşeret kuralları sarayda ve sancaklarda tüm şehzadelere lalalar tarafından belletilir. Filmde Abdülkadir Efendi Ulu Hakan’ a sıradan bir baba gibi "baba” diye hitap etmektedir, bu kabul edilemez.
Sevgili okurlarım
Belki eleştirilerim sizlere biraz detaycılık ve biraz da abartıcılık gibi gelebilir. Ama aslına uygun yapılmasında ne gibi bir sakınca var ki, modernite kaygısı ile aslından saptırarak sahneye aktarılıyor. Bizim ne örfi anlamda ne de esasa müteallik konularda ecdadımızdan utanacağımız bir husus yok ki, ecnebilere benzemeye çalışalım. 
Daha ilk bölümde size bir sürü hata saydım, esasa ait konulara ise hiç girmedim. Mesela, Theodor Herzl’ in Rotschild ile olan ilişkileri hiç mevzu edilmemiş vs vs.
Bizimkisi yapıcı eleştiri, yakın tarihimiz hakkında elimizde yeteri kadar bilgi var, aslına uygun hale getirilmesi temennisiyle, hepinize iyi seyirler diliyorum…