SON DAKİKA
Alaettin EKİZER
Eski nişanlıdan kalan tek hatıra...
28 Kasım 2016, Pazartesi
AB ile restleştik. İpler koptu kopacak.
Onlar "Müzakereleri dondurma” kararı aldı.
Türkiye de; " Kapıları açarız!” , ""Millete sorarız”, Başkalarıyla yola devam ederiz.” , "Şanghay İşbirliği Teşkilatı’na üye oluruz” diye aba altından sopa gösterdi.
İçimizden bazıları da "Ne yapıyorsunuz? Avrupa bizim her şeyimiz” tarzında tepkiler verdiler.
Bundan sonra AB ile ilişkiler nereye gider? Biter mi? Yoksa bu çıkışlar karşılıklı blöf mü?
Bir zamanlar başta askeri olmak üzere tüm Türkiye bürokrasisinin farklı bir fikre tahammülleri yoktu.
Başörtülü diye Milletin seçtiği Merve Kavakçı’yı yine Milletin Meclisi’nde linç ettiler.
Bir albay, Başbakan’ı fırçalama cüreti bile gösterdi.
Tüm siyasetçiler adımlarını atarken "Genelkurmay nasıl tepki verir ?” diye ölçüp biçerlerdi.
Buna rağmen "parti kapatma davaları, E muhtıralar, İktidarı terbiye etme içerikli çıkış ve beyanatlar, 367 kararı ile Meclisin Cumhurbaşkanı seçmesini engellemeler” havada uçuşurdu.
Erbakan’ın başına örülen çorapları gören Ak Parti’nin benzerlerinin kendi başına da gelebileceğini bilmeleri bir kehanet değildi.
O halde demokrasiye sürekli müdahale etmeyi kendilerinde hak ve kendilerini devletin asli sahipleri gören askeri ve sivil bürokrasiyi terbiye etmek gerekiyordu.
Avrupa Birliği de Ak Parti de Türkiye’deki "siyasetin üzerindeki askeri vesayet” ten şikayetçiydi.
O halde "AB normları”, "Kopenhag kriterleri” AB yardımıyla Türkiye’de de hakim kılınırsa "siyaset üzerindeki askeri vesayet”  kaldırılabilirdi.
Türkiye AB’ni "askeri vesayet terbiyecisi” olarak kullanırken, AB de Türkiye’yi tam üye yapmaya hiç de gönüllü değildi. Demem o ki; elli üç yıllık nişanlıların evlenmeye hiç niyetleri yoktu.
Merkel ve Sarkozy,  "İmtiyazlı ortaklık” diyerek, "evlenmeyelim flört edelim” demeye getiriyordu.
İki tarafın gönüllü olmadığı bir ilişkinin bu noktaya geleceği de belliydi.
Ancak, siyaseten psikolojik bir üstünlük elde etmek için yüzüğü ilk atan AB değil, Türkiye olmalıydı.  
Olsun, çok da önemli değil. Türkiye’nin kaybedeceği bir şey yok. Zaten AB çöktü çökecek.
Gözü "AB normları’ndan”, "Kopenhag kriterleri’nden" başka mesajlara gözünü kapatanlara 1500 yıl önce "veda hutbesi” ile insanlığa yapılan çağrıyı dikkatle okumalarını tavsiye ederim. 
Bu milletin on altı büyük İmparatorluğu AB kriterleri ile kurmadığını da hatırlatmak isterim.
Her ülke ile olduğu gibi AB’nin bize, bizim de AB’ye ihtiyacımız olduğu doğrudur.  
AB ile de stratejik bağlamda ilişki kurmakta elbette çıkarımız vardır. 
Ancak, milli çıkarlarımızı korumak, şimdiye kadar olduğu gibi onların dümen suyunda hareket ederek değil,  eşit, onurlu, kazan- kazan esasına dayalı ilişkiler kurarak mümkün olur.   
Yine de AB’nin hakkını yemeyelim.  
Bize sağladığı en önemli kazanç, "Siyaset üzerindeki askeri vesayetin kırılması” dır. Artık seçilmişler "Genelkurmay nasıl tepki verir?”” diye ölçüp biçmeden daha rahat siyaset yapabiliyorlar.
Belki de eski nişanlımızdan kalan tek hatıra bu…