SON DAKİKA
S. Mücahit İYİYOLBULAN
Nargile müdafaanamesi
23 Mayıs 2016, Pazartesi
Günümüzün batıl inançlarından biri de, İslamcı gençliğin nargileyi bıraktığında dünyanın kurtulacağına olan inanıştır. Magmayı kaynatanın nargile fokurtusu olduğuna inanan muhafazakâr yazarlarımız var. Oysa ki nargile Doğu Kültürüne ait olan son kalelerdendir. Ottoman Empire dendiğinde "Yes yes Harem and Narguile” diyorsa bir Batılı, hareme ve nargileye sahip çıkmamız şarttır. Yoksa hamburger salonlarında bize at eti yediren Avrupalı nasıl ki kokorecimize standart getirdiyse, nargile üzerinden de bize bir hayat standardı getirebilir.
   
   Entelektüelliğini şekersiz çaya borçlu olan ve garsonun tepsisine şekerleri bahşiş gibi bırakıp "ziyan olmasın” sözünü yapıştıran muhafazakâr hassas yazarlarımız, kendilerinden başkasına söz hakkı tanımazken, nargile içtikleri için eleştirip "çağdaşlığa kendilerini kaptırdılar” dedikleri gençlik sıra sıra konuşmasını ve dinlemesini bilir. Nargilenin sağlığa zararlı olduğu söylense de, nargile içmenin kulakları açtığı gibi bir gerçek öylece karşımızda durmaktadır. Konuşan derdini anlatıp iç çekerken, nargilesini çeker ve pür dikkat dinler karşısında oturan çaydaşı. Dinlemeden yazan yazarlarımız bilselerdi keşke.  
   
    Kadın sesi, para sesi ve su sesi ülkeler arasında hep sorun olsa da, bizlere insanı rahatlatan üç ses diye öğretilmişti. Kadın sesi her zaman rahatlatır mı burası tartışılır, para sesinin de pek çoğunun psikolojisini bozduğu düşünülürse geriye sadece su sesi üzerinde mutabık kalabiliyoruz nargile savar yazarlar ve nargile severler arasında. Su kenarı diye gittikleri pikniklerde kurbağa sesi dinleyip saatlerce çekirdek çıtlatan yazarlar, nargilenin kaynattığı suya ve arkada eşlik eden Türk sanat müziğine çok rahat cephe alabiliyorlar. Dünyanın düzelmesi milletin nargileyi bırakmasına değil de muhafazakâr hassas yazarlarımızın çekirdeği bırakmasına bağlıdır belki kim bilir? Üstelik saatlerce süren çekirdek çıtlatma seanslarında dünyayı kurtarıp bataklığı kurutacak muhabbetlerin yapıldığına hiç kimse şahitlik etmemiştir, kurbağalar dahil. Tuzlu dudaklarıyla nargile eleştirisi yapanlar unutmasınlar ki nargile muhabbetleri genel de ciddiyet kokar ve biraz da elma-nane, KDV dahil.
     
    Estetik dendiğinde aklımıza cerrahlardan başka bir şeyin gelmediği devirde estetik algımızı canlı tutan şeylerin başında gelir nargile. Ser, lüle, marpuç, sipsi, meşe gibi isimler bile estetik çağrışımlar yaparken, sere ve tablaya yapılan işlemeler, camına verilen şekiller, üzerine asılan gümüş kakma motifler, sarı pirinç maşalar ve toprak lüleler estetik adına gözümüze hitap eden parçalardır. Görmeden yazan yazarlarımız bilselerdi keşke. 
 
    Loş ortamlardan bir meydan okumadır nargile, çağın karanlık ordularına. Türk Sanat Müziği ve Osmanlı Saray Müziğinin nargileye ikinci aranan ortamlarından başka yerlerde canla başla dinlendiği bir mekân bulamazsınız.  Beethoven, Mozart, Bach gibi isimlere bir meydan okuma olan Itrıler, Dede Efendiler, Tanburi Cemil Beyler hala bu mekânlarda yaşarlar. Yaşamadan yazan yazarlarımız bilselerdi keşke. 
 
   Mimar Sinan’ın Süleymaniye akustiğini ayarladığı nargilenin üstüne beton dökmeye çalışan yazarlarımız şimdiye kadar neyi keşfettiler merak ediyorum! 7 Asır boyunca milletin eğlence hayatına ışık tutan gölge oyunumuz Hacivat ve Karagöz’ün elinde nargilesiyle gezen Tiryaki’sine laf edebiliyorlar mı bu hassas yazarlarımız? Tiryaki’nin repliği kadar yer vermiyorlar nargile içenlerin fikirlerine. Onlar sanıyorlar ki nargile içilmese mesele kalmayacak. Hâlbuki nargileden kurtulsalar tarihten kurutulamayacaklar. Ve 7 asır öncesi şöyle seslenecek onlara:   

Zarârsuz bir duhân hakkında n’eyler bunca dikkatler,
Duhân-ı âh-ı mazlûmânı men’ eyleñ hüner oldur.
(Zararsız bir duman için bu kadar uğraşmanın ne gereği var 
 Asıl hüner, mazlumların ahının dumanına engel olmaktır.)