SON DAKİKA
Doç. Dr. Nejdet GÖK
742.Yıldönümünde Hz. Mevlana ve Şeb-i Arus
17 Aralık 2015, Perşembe
Öldüğüm gün tabutum yürüyünce
Bende bu dünya derdi var sanma!
Bana ağlama, "Yazık, yazık!" "Vah, vah!" deme!
Şeytanın tuzağına düşersen vah vahın sırası o zamandır.
Yazık yazık asıl o zaman denir....

Büyük İslam mutasavvıf, şair ve mütefekiri Hz.Mevlana’yı 742.Vuslat Yıldönümü’nde bir kez daha saygı,sevgi ve derin bir minnetle anıyoruz. Hz.Mevlana artık sadece Konya’da değil, ülkemizin bir çok yerinde, hatta dünyanın bazı merkezlerinde birbirinden daha anlamlı bir dizi tören, seminer, sergi ve panellerle anılıyor. Eserleri dünyanın bir çok diline çevriliyor,hayran kitlesi her geçen gün daha da genişliyor.

Hz.Peygamber (A.S.V) ın sadık bir bendesi olmakla birlikte, bir şefkat ve merhamet abidesi, bir aşk eri olarak; yetmişiki milleti, farklı din ve kültürleri ayrım yapmaksızın: "Gel ne olursan ol yine gel!..” evrensel davetiyle kucaklayan, zamanın eskitemeyip her geçen gün daha da canlandırdığı, çağlar ötesine el uztan, nefes üfleyen böyle müstesna şahsiyeti, belli kalıpların içine hapsederek, millet ve ırklarla sıfatlandırmaya çalışmak dar ve kısır bir felsefeden öte dürbünün ters tarafıyla bakmak gibi geliyor bana. Vefatı üzerinden, onun deyimi ile "şeb-i arus” (düğün gecesi) undan bu güne tam 742 yıl geçmiş ama onun ülüleri bile adeta dirilten zaman ve mekan ötesi mesajları hala gönüllerimize parlak bir güneş gibi, dolunay gibi doğmakta, ruhlarımızı okşamakta ve maveraya yelken açmamıza vesile olmaktadır.

15 yıl kadar önce New York’ta uğradığım ünlü bir kitabevinin "best seller” (en çok satan) kitaplar listesini incelerken İncil’in hemen altında bir yerde "Rumi’s Book-Masnawi” yi görünce çok şaşırmış ve bu haleti kitabevi sahibi ile de paylaşmıştım. O kadar kitabın arasında, Hristiyan bir ülkede, kozmopolit bir şehirde, kapitalizmin mabedi sayılabilecek bir ülkede Hz.Mevlana’nın hayatı ve kitapları kutsal kitaptan sonra en çok satış yapan eserler arasında yer alıyordu. Belli merkezlerde Mevlevi dergahları açılmış, sema ayinleri icra edilmeye başlanmıştı. Ama bunların bir çoğundan biz maalesef yeni haberdar olabiliyorduk. Velhasıl...Dünya bir çok değerimizde olduğu gibi Hz.Mevlana’yı da bizden daha iyi araştırıyor, üzerinde akademik çalışmalar yapıyor, eserlerini kendi dillerine çeviriyorlardı.

Çocukluk yıllarımdan beri Konya ve Mevlana ilişkisini yakından bilen, duyan, olabildiğince anlamaya çalışan birisi olarak; Hz.Mevlana türbesini zaman zaman ziyarete gelir, o manevi atmosferden dolayı adeta mest olurduk. Kamil Yaylalı Hoca’nın 1970’lerde yayınlanan "Mevlana’da İnaç Sistemi” isimli akademik çalışmasını bir kaç gün içinde, kenarlarına notlar alarak nasıl heyecanla okuduğumu hala bugün gibi hatırlıyorum.Rahmetli Tahir Büyükkörükçü hocamızın vaazlarında: "AŞK ERİ MEVLANA!” klişesiyle sürekli dikkat çektiği ve sözlerine atıfta bulunduğu o günlerin Konyası da Mevlanası da bugünkünden çok daha farklıydı... Her sokak, her cami Mevlana , her vaiz her konferans Mesnevi solukluyor gibiydi.

İmam-Hatip ve İlahiyat yıllarında Mesnevi ile alakalı başka kitapları okuma ve inceleme şansını da nasip etti Cenab-ı  Hak. Hamd ü senalar olsun. Bunlar arasında Abidin Paşa, Veled İzbudak, Abdülkadir Gölpınarlı vs. telif ve çevirilerinin yanında o yıllarda Ankara İlahiyat Fakültesi dekanımız rahmetli Meliha Ülker Ambarcıoğlu (1923-2012)’nun çevirdiği  "Fîh-i Mâfih", "Mecâlis-i Seb'a" ve Sultan Veled'in "Maârif"  adlı eserlerini unutamam. Bu ilgi sonraki yıllarda da inişli-çıkışlı devam etmiş, yeni eserler ve hakkında yazılanları olabildiğince takip etmeya çalışmışımdır. Ancak her dönemde Hz.Mevlana muhabbeti gönlümün baş köşesindeki müstesna yerini daima muhafaza etmiştir. O nedenle dostlar arasında yaşadığımız şehir veya memleket sorulduğunda "Diyar-ı Pir” veya "Diyar-ı Mevlana” demeyi tercih ediyor, bundan ayrı bir haz duyuyorum.

Erbabına malum olduğu üzere; Hz. Mevlana ve eserleriyle meşgul olmak adeta okyanusa yelken açmak veya bulutlar ötesine uçmak gibi hisler doğurur insanın içinde. Mestane ve rindane bir halet-i ruhiyeye garik bir vaziyette gözleriniz bulanır, başınız döner...Başka işlerle meşgul olmanız çok zordur artık.Bu en basit ifadesiyle Hz.Mevlana’nın cezbesine, semaına veya manevi peykine kapılmak demektir. Tüm bu çabaların yanında, Hz.Mevlana’nın söz ve şiirlerine bir de Farid Farjad veya Shahram Nazeri yorumları ilave edilirse siz hayli müddet bu alemde değilsiniz demektir.

Yıllar sonra bir kitapta Yahya Kemal’in; "Üstad, bu millet Viyana’ya kadar nasıl oldu da gidebildi?” sorusuna verdiği: "Cevabı gayet basit, pilav yiyerek ve Mesnevi okuyarak gittiler” cevabını okumuştum. Akademik hayatım boyunca aklımdan çıkmayan tespitlerden birisi de Yahya Kemal merhumun bu veciz sözü olmuştur. Madde ve manayı dengeli ve sade bir biçimde besleyen iki ana unsur, "bizi biz yapan ruh ve felsefe” ancak bu kadar veciz bir şekilde, kudretli bir şair ve edib tarafından dile getirilebilinirdi.

Hz.Mevlana’yı vefatının 742.yılında bir kez daha sevgi, saygı, minnet ve hasretle anıyor, etrafında yükselen duvar ve engellerden değil, doğrudan doğruya kendi eserlerinden istifade ederek anlamayı, tanımayı ve istifade etmeyi diliyor ve tavsiye ediyorum:

"... sen düşünceden ibaretsin, geriye kalan et ve kemiksin, gül düşünür gülüstan olursun, diken düşünür dikenlik olursun”

Yıllar önce, duygularımın coştuğu bir an, zaman ve mekanda acizane kaleme aldığım dizelerimi teberrüken ve teyemmünen buraya alıyor, ve Hz.Pir’in himmet ve şefaatine iltica ediyorum.

BENDE OLDUK BİZ O KULA

"kul oldum, kul oldum, kul oldum!
Ben sana hizmette iki büklüm oldum,
 her köle azad edilince sevinir.
İlahi, ben ise sadece Sana kul oldum diye seviniyorum”
diyen Hz.Mevlana’nın ruhundan istimdad.

Kul olurken, nâdân pula,
Makama, mansıba, çula,
Rabbim sana binler şükür,
Bende olduk biz o kula.

***
Nice battal yolda kaldı,
Şâna, şöhrete aldandı,
Hem sapıttı, hem saptırdı.
Bende olduk biz o kula.

***
Kul köyüne bende olduk,
Onda konduk, onda doyduk,
Derd-i aşktan biz de solduk,
Bende olduk biz o kula.

***
Kulluğuyla şan kazanan,
Tevazuyla nam kazanan,
Sultan doğup, sultan kalan,
Bende olduk biz o kula.

***
O’dur gönüllerin şâhı,
Hem güneşi hem de mâhı,
Hak yoludur onun râhı,
Bende olduk biz o kula.

***
Mevlânâ’nın beldesinde,
Aşıkların güftesinde,
Evliyânın bestesinde,
Bende olduk biz o kula.

***
Ulemânın duldasında,
Sulehânın halkasında,
Mesnevi’nin sofrasında,
Bende olduk biz o kula.

***
Hamdım, piştim, yandım diyen
Sultanlara tac giydiren,
Kamu alem birdir diyen,
Bende olduk biz o kula.
***
Veyiszâde hem-civarı,
Ali Ulvi’nin medârı,
Üçler yediler mekânı,
Bende olduk biz o kula.

***
Yedi cihan seyreyledik,
Vuslat gecesin özledik,
Vedud sırrını dinledik,
Bende olduk biz o kula.
Hayran olduk biz o nura.
Nejdet Gök
Konya, 21 Mayıs 2009