SON DAKİKA
Doç. Dr. Nejdet GÖK
Ali Ulvi Kurucu’yu Vefatının 14.Yılında Rahmetle Anıyorum
04 Şubat 2016, Perşembe
"Ey gençler, 
sizler benim kabul olan dualarımsınız, 
gerçekleşen rüyalarımsınız. 
Allah’tan sizi istedim, Allah da sizi lütfetti.”


Bundan dört yıl önce, 2012 yılı Şubat’nda; Üstad Ali Ulvi KURUCU’nun vefatının 10. yılı münasebetiyle, Necmettin Erbakan Üniversitesi (O günkü adı:Konya Üniversitesi) öncülüğü ve organizasyonunda, bir devlet üniversitesi olarak "ilk kez” resmi bir panel düzenlemiş ve rahmetliyi anmıştık.Tarih Bölümü Başkanı olarak; Konya Merkez İlçe Belediye başkanlarını, Konya Ticaret Odasını ve önemli kurum ve kuruluşları bizzat ziyaret etmiş ve desteklerini talep etmiştim. Hemen hepsi de yakın alaka göstermiş, üzelerine düşen görevi ifa etmeye çalışmışlardı. 
Beklenenin ötesinde; yoğun ilgisiyle karşılan panele, başta vali yardımcımız olmak üzere, şehrin ileri gelen yöneticileri de iştirak etmişti. Ayrıca yerel basın ve televizyonlar da destek vermişti. Merhum böylece bir devlet üniversitesi tarafından ilk kez bilimsel bir toplantıda, başta Sayın rektörümüz Muzaffer Şeker olmak üzere, diğer rektör veya yardımcılarının da katıldığı bir ortamda anılmış, aile yakınları da panelimizde hazır bulunmuşlardı. 

Program çerçevesinde; Meram Belediyesi’nce basılan Ali Ulvi Bey’in hayatı ve mücadelesinin anlatıldığı küçük bir kitapçıkla birlikte,  -hatıraları başta olmak üzere-, kendisinin kaleme aldığı şiir kitapları, makaleler ve hakkında yazılan diğer eserlerden yüzlercesi dinleyicilere hediye olarak dağıtılmıştı. Yaklaşık yarım gün süren bu panelin sonucu ve yansımaları da memnuniyyet verici oldu. Merhum Ali Ulvi Kurucu geniş bir kitle tarafından daha ayrıntılı olarak tanınmaya başlandı. Bendeniz de bu yoğun ilgiden cesaret alarak, konuya alaka gösteren Sayın vekillerimize bir mesaj yollayarak Ali Ulvi Bey’in adının Konya İl Halk Kütüphanesine verilmesini teklif etmiştim. O günlerde Dışişleri bakanımız olan Sayın Ahmet Davutoğlu’nun danışmanı başta olmak üzere; konuyla ilgilendiklerini söylemişlerdi. İnşallah merhum Ali Ulvi Bey’in adını taşıyan uluslararası bir araştırma enstitüsü de yakın bir zamanda kurulur. Ömrünün 60 yıla yakın bir bölümünü Medine-i Münevvere’de Osmanlı yazmalarının bulunduğu Mahmudiye ve Şeyhülislam Arif Hikmet Efendi kütüphanelerinde müdür olarak geçirmiş, peygamber aşığı, hafız, şair, alim ve mütefekkir, Hocazâde ve Veyiszâde bu mübarek şahsiyetin özellikle genç nesiller tarafından tanınması, bilinmesi ve örnek alınması ne güzel olurdu.

Geçtiğimiz Şubat ayında, Konya TV de canlı olarak yayınlanan "İz Bırakanlar” programında da bu talebimizi yenilemek fırsatını bulmuş oldum. Bu vesile ile başta Muhammed Acıyan Bey ve ekibine müteşekkirim. Ali Ulvi Kurucu’yu vefatının 11.yılında da anma ve anlatmama yardımcı oldular. Bu programdan bir kaç gün sonra da, fakültemiz karşısındaki İlim Yayma Cemiyeti’ne bağlı Hicret Erkek Öğrenci Yurdu’nda "Ali Ulvi Kurucu Hatırat Okumaları” Programına başladık. Yurt müdürü Sayın Ebubekir Özüdoğru kardeşim’in sağladığı sıcak ve samimi  bir ortamda sohbetlerimiz Çarşamba akşamları bir kaç ay devam etmişti. 

Ali Ulvi Kurucu’yu ve mücadelesini tanımak; Cumhuriyetin ilk yıllarını, tek parti döneminin sıkıntılarını, Osmanlının son, yeni dönemin ilk nesillerini, Kahire’yi, Mekke ve Medine’yi, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, Yozgatlı İhsan Efendi, Zahid-i Kevseri ve Ezher ve çevresini, gurbete yaşamak zorunda kalan Osmanlı aydınlarını, İslam coğrafyasının dört bir tarafından Hicaz’a ziyarete giden İslam mücahidlerini, mücadelelerini, Mehmet Akif ve Cenap Şahabettin başta olmak üzere Osmanlı şair, alim ve mütefekkirlerini bilmek demektir. O, bir ömür boyu dava adamlarının Mekke ve Medine’deki kalbi, titreyen yüreği ve Rahman’nın misafirlerinin nabzı olmuştur. O, bir "Peygamber Aşığı” dır. Ravza-i Mutahhara etrafında yanan pervaneler gibi, bir ömür Efendiler Efendisi’nin cezbesine tutulmuş, O’nu anlatmış, O’nu soluklamıştır. 
Merhum Ali Ulvi Bey alim, fazıl, şair ve mütefekkir bir şahsiyettir. Bir insan-ı kamildir. Bir bilgedir. Şairlik ve mütefekkirlik yönü daha baskındı diyebiliriz. Mehmet Akif’in üslubu ve mesajını yeni nesillere aktaran yanık bir gönül, vefalı bir köprüdür. Onun şiir anlayışını "Hak veya dâvâ için sanat” şeklinde tanımlamak doğru bir yaklaşım olarak kabül olunabilir. 

Onun emsallerinde pek rastlanmayan en belirgin özelliği ise İslam dünyasının dört bir köşesinden topladığı kültürel birikimi, potasında eritip yeni bir kalıp, anlayış ve üslubla İslam dünyasına sunmasıdır. O bu haliyle Akif’in yarım kalan cümlesini tamamlayan kişidir. Şiirlerindeki samimiyet ve aşk Akif’in nefesidir. Mustafa Sabri’nin, İhsan Efendi’nin, Zahid-i Kevseri’nin, Hasan el-Benna’nın, Bedizüzaman’nın, Mahmud Sami Ramazanoğlu’nun Mehmet Zahid Kotku’nun  gül bahçesinin bülbülüdür. Onun inanç ve kültürünün temelleri kelam-ı ilahi olan Kur’an’la Konya’da atılmış, Mısır’da Osmanlı ulemâsının elinde yoğrulmuş, Medine’de Ravza’nın gölgesinde şekillenmiştir. Mevlana’nın çağlar aşan beyanı ile onun bu hali "hamdım, piştim, yandım” merhalesinin asrımızdaki tezahürü gibidir. Bu kıvama ermiş bir ruhu "aşk” kelimesinden başka bir tabir ifade edemez. Ve bu ızdırabı Ravza-i Mutahhara ve Kabe-i Muazzama’dan başka bir mekan dindiremezdi. O derd-mendir, bülbül-i nâlândır, Cemal-i Mustafa hayranıdır, pervanedir, mestanedir. O bir "Peygamber Aşığı”dır. Neticede Aşkın cezbesine kapıldı, O’nun komşusu oldu, Levlâke sırrına erdi. O’nu duydu, O’nu tattı. O’nu tattırdı. O’nun yolunda gitti. O’na yürüdü.  

Onun duygularını ve kişiliğini en güzel anlatan yine onun meşhur na’tıdır:

Cânını cânâne kurban eyliyor pervâneler,
Bezm-i vaslın neş’esinden, gaşyolur mestâneler, 
Aşıkın gözyaşlarından, doldu hep peymâneler,
Ben Rasûl-i Kibriyânın, bülbül-ü nâlânıyım.
Mücrimim gerçi, cemâl-i Mustafâ hayrânıyım..


Ali Ulvi Bey bu özelliklerinin yanında bir sohbet adamıdır. Sohbetini bu kadar akıcı ve tatlı yapan acizâne kanaatime göre; Ezher’de okuduğu yıllarda kendisine hocalık yapan Osmanlı’nın son dönem alimlerden edindiği bilgi ve birikimdir. O eski tabirle ilm-i inşâ yeni deyimle "diplomatika” kurallarının inceliklerine göre konuşur. Bu aynı zamanda şiirsel bir üslubdur. Bunun ilk örneklerini Hz.Peygamber’in hutbelerinde ve İslam davet mektuplarında görüyoruz. Bu vesikalar üzerinde uzun yıllar çalışan rahmetli Muhammed Hamidullah’ın mekanlarından birisi Ali Ulvi Bey’in görev yaptığı kütüphanedir. Muhammed Hamidullah onun en yakın dostlarından birisidir. Ortaçağ İslam devletlerinde çok güzel örneklerine rastladığımız bu inşa geleneğinin adı Osmanlıda "münşeat” geleneği olmuştur. Buna uygun olarak yazan ve konuşana da "Osmanlı Beyefendisi” veya "Osmanlı kadını” denilir. Ali Ulvi Bey bu haliyle, İstanbul’da çok yaşamamış olsa bile bir Osmanlı Beyefendisidir. Osmanlı Beyefendilerinin gölgesinde yetişmiştir. 

Mehmet Akif’in üslûbu, Ziya Paşa ve diğerlerinin "terkib-i bend” ve "terci-i bend” leri de onun bu inşa yeteneğini daha da güçlendirmiştir. Ruhunun derinliklerindeki taşkın hislerin bir tecellisini Namık Kemal’de, onun hamâsî ve merdâne şiirlerinde bulmuştur. Bir başka deyişle Namık Kemal’in şiirlerinde kendisini ve millî dâvâsını keşfetmiştir. Ali Ulvi Bey ayrıca yeni nesillere Namık Kemal’in tarih anlayış ve felsefesini de aktarmıştır.

"Ali Ulvi bey bir Türkiye sevdalısıydı. Gençlik üzerinde titriyordu. İmanlı insanların önemli mevkilere gelmeleri, ilmi derecelerinin yükselmesi onu mest ediyordu. Hele Türkiye’den hac ya da başka bir vesileyle Medine’ye giden devlet adamları, bakanlar, genel müdürler, proflar ona uğrar, çoğu kez onları evinde misafir eder ve ülkesinde yetişen değerli zevatı gördükçe ellerini kaldırır Allah’a öyle dua eder öyle hamd ederdi ki onun o hali yanındakileri elektrik çarpmış gibi etkilerdi.” 

14.vafat yıldönümünde kendisini bir kez daha rahmet ve minnetle anıyor, hamd ve şükür makamında, duâlarının kabülüne şahit olmuş bir huzur ve huşu içinde, son nefesine kadar tekrarladığı şu sözleriyle yazımıza son veriyoruz:

"Ey gençler, sizler benim kabül olan dualarımsınız, gerçekleşen rüyalarımsınız. Allah’tan sizi istedim, Allah da sizi lutfetti.”

***
 
3 ŞUBAT 2012 CUMA GÜNÜ YAPILAN ALİ ULVİ KURUCU PANELİNİN AFİŞİ